Hayli zamandır konuşulup tartışılan “Çözüm Süreci”nin kritik bir aşamaya geldiği hususu, taraflarca da ifade ediliyor.
Ne var ki, tarafların “Çözüm Süreci”nden anladıkları farklı olduğu gibi, beklentilerinin de birbirinden hayli farklılıklar arz ettiği anlaşılıyor.
“Çözüm Paketi”de nelerin bulunduğu hakkında şimdiye kadar hiç bilgi verilmemesinin en önemli sebebi de, esasen sözünü ettiğimiz bu anlayış ve beklenti farklılığının açık bir göstergesi mahiyetini taşıyor.
* * *
Evet, “Çözüm”ün iki tarafı var.
Taraflardan biri: Edoğan, AKP, Hükûmet, Devlet...
Diğer taraf ise: Öcalan, PKK, KCK, HDP, Kandil...
Birinci tarafın “iyi niyet”inden şüphe edilmemeli. Elbette ki, silâhların bırakılmasını, kan ve şiddetin durmasını, sulh ve sükûnun sağlanmasını isterler. Hem, kim istemez ki?
Fakat, tek başına “iyi niyet” meselenin halline kâfi gelmiyor. Düşünülen ve alınması gereken tedbirlerin neler olduğuna da bakılması gerekiyor.
Diğer tarafın (PKK) ne istediği ise, niyet olarak dahi net şekilde bilinemiyor. Doğrusu, şu âna kadar kamuoyu nezdinde taleplerini açık ifadelerle sıralamış da değiller.
Yine de şunu tahmin etmek mümkün: Örgüt, hangi gerekçeyle silâha sarılıp dağa çıkmış, oluk oluk insan kanı dökmüşse, bu yöndeki taleplerinin karşılanmasını ister. Aksi halde, kendi içinde çatlamalar, patlamalar yaşar.
* * *
Milyonlarca insanımız, kalıcı çözümün bir an evvel sağlanmasını ister.
Kalıcı çözüm için, inisiyatifin devlette ve hükûmette olması en mantıklı yol olarak görünüyor. Yeter ki, o devlet adâlete ve o hükümet hukuka riayet etsin.
Sanırım, bu noktada ciddi tereddütler var. Resmî ideolojisi “Atatürkçülük” üzerine müesses olan devlete güven olmadığı gibi, bir türlü değiştirilip düzeltilemeyen darbe anayasına itimat edilmiyor.
Bu çifte güvensizlik üzerinden kalıcı bir çözümün bulunması fevkalâde zor görünüyor.
Yine de Allah’tan ümidi kesmemeli. Gelişmeleri ihtiyatlı bir iyimserlik içinde takip etmeli.
* * *
“Çözüm”ün adı var, fakat mahiyeti ve muhtevası itibariyle kendisi henüz ortada yok.
Dolayısıyla, rasyonel anlamda ne olup olmadığı da bilinmiyor.
Bilinen kısmı, şimdilik temenniden ve iyi niyetten ileri gidemiyor.
Bu durum, bize şu fıkrayı hatırlattı:
Paraya ihtiyacı olan adamın biri Nasreddin Hocaya gidip veresiye (karz-ı hasen) istemiş:
“Hocam, mümkünse bana bir miktar para ve bizar da mühlet ver.”
Hazırcevap Hoca karşılık vermiş:
“Kardeşim, inan ki elimde para yok; ama, istediğin kadar mühlet vereyim.”
Kıssadan hisse: Orta yerde “Çözüm”ün net formülü ve maddeleri henüz yok; ama, temennisi istediğiniz kadar var.
* * *
“Çözüm” meselesini zorlaştıran diğer bazı hususları da şöylece sıralamak mümkün:
* Sert tartışmalara ve fiilî kavgalara sebebiyet veren son “Güvenlik Paketi”iyle ilgili tüm muhalefet partilerinin duyduğu güvensizlik.
* PKK hareketinin, barışa göre değil, tâ başından beri savaşa ve Türkiye’ye “diz çöktürmeye” yönelik olarak kurgulanmış olması.
* PKK’nın arkasında, özellikle Kandil’de ecnebi casusların, istihbaratçıların ve hatta akıl hocalığı yapan diplomatların bulunması.
* Öcalan ile Kandil arasında (ayrıca Kürt diyasporasında) güvenilir bir ittifakın ve bu mânâda bir koordinasyonun bulunmaması..
* “Çözüm” denen şeyin, prensipten çok kişi bazlı (Erdoğan-Öcalan) olarak kurgulanmış gibi gözükmesi.
* Çözüm formülünün açıklanması halinde, halkın buna nasıl bir tepki vereceğinin kestirilememesi.
Allah, neticeyi vatanımıza, milletimize hayırlı eylesin.