(Kırk-elli sene müddetle R. Nur’un Latince neşriyat tarzına muhalefet ettikten sonra gelinen noktanın bir göstergesi: Bir sayfada Osmanlıca, karşı sayfada ise Latincesi ile birlikte yeni ve farklı bir tarz-ı neşriyat...)
Nur Talebeleri, neredeyse yarım asır boyunca “Risâle-i Nur’un Latince baskısı olur mu, olmaz mı?” tartışmasını yaşadı.
Yaklaşık çeyrek asırdır, ayrıca “Nur Risâlelerinin lûgatçeli basımı uygun mu, değil mi?” tartışmasını yaşıyor.
Bütün bu tartışma ve çekişmelerin ne kadar gereksiz, lüzumsuz ve abesle iştigal olduğu hususu, şimdi çok daha iyi anlaşılır bir hale geldi.
Buna da şükür demeli. Ama, bir yandan da boşa harcanan onca zamana, imkâna, enerjiye hayıflanmalı. Tâ ki, hiç olmasa bundan böyle, bu tür şeylerle vakit ve emek zayi edilmesin.
* * *
Hakikaten, Risâlelerin Latince basımına karşı gelmek gibi lûgatnâmeye karşı gelmek de aynı derecede haktan-hukuktan ve dahi mantıktan yoksun bir davranış biçimidir.
Şüphesiz, tabiratta olduğu gibi hurûfatta dahi aslın, orijinalin yerini başka birşey tutmaz. Ama, feyizli istifade nisbeti ayrı, izin ve ruhsat meselesi ayrıdır.
Nitekim, Nur Risâlelerinin hem Latince (yeni hurûf ile) basımına, hem de lûgatnâme ile neşrine izin veren, Bediüzzaman Hazretleri’nin bizzat kendisidir. Ki, bu meselede birinci derecede ve hiç tartışmasız şekilde yetki ve tasarruf sahibidir.
Herkesin mâlûmu olan bu yetki ve tasarrufunu ise, 1950’li yıllarda umum Nur Külliyatı’nın matbaalarda Latince basılmasına izin vermesi ve gördükten sonra da sevincinden ağlamasıyla ilân ve ispat etmiştir.
Ama, bu demek değildir ki, Osmanlıca olan hatt-ı Kur’ân’dan vazgeçilmiş ve geçilecek...
Yine herkesin mâlûmudur ki, Latince basılan Risâlelerdeki âyet ve hadislerin Arabî şekline hiç dokunulmamış, aynen muhafaza edilmiştir. Zira, yine Hz. Üstad’ın ifadeleriyle, “Risâle-i Nur şakirdleri, bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'ânî’yi harika bir surette neşir ve tamim ile muhafazasına çalışması”, terk edilmez bir vazifeleridir. (Mektubat, Lem’alar, S. T. Gaybî, vd.)
Elli yıl sonra Lâtince baskı
Resmini gördüğünüz sayfalar, Risâle-i Nur’daki aynı metnin, Latince ve Osmanlıca olarak basılmış nüshaların karşılıklı vaziyetini yansıtan bir örnektir.
Oysa, bu hizmeti yapan kişi, grup ve yayınevi açısından, böyle bir şeyi bundan meselâ 50, hatta 15-20 sene evvel hayal etmek dahi zordu. Zira, aynı Nur fraksiyonundan olan ihvanlarımız, şiddetle karşı geldikleri Latince basımlardan dolayı bize de çok kızıyorlardı.
Gelinen nokta, netice itibariyle, geçmişteki bütün o muhalefet ve çekişmenin faydasız, hatta zararlı olduğunu gösteriyor. (Kaldı ki, Risâleleri dünya dillerinde neşretmek için, Latince baskılar zaruridir, mecburidir.)
Bir önceki yazıda, Üstad’ın ruhsat verip tensip ettiği lûgatçeli basımlara karşı gelmenin yanlış ve gereksiz olduğuna dair bilgi ve belgeleri nazara vermiştik.
Bu yazıda da, Latince neşriyata karşı gelmenin manasızlığını gözler önüne seren bilgi ve belgeleri arz ediyoruz.
* * *
Son olarak şunu da ifade edelim ki: Risâle-i Nur Külliyatı’nın arkası lûgatçeli, hiç lûgatçesiz ve ayrıca baştan sona sırf Osmanlıca versiyonlarını neşretmek de, bizim ileriki hedeflerimiz arasındadır.
Sizlerin de duâ ve teveccühüyle, inşaallah bütün bu hizmetler birbiri ardısıra tahakkuk edip, istikbâle müteveccihen berdevam olacak.
@salihoglulatif: Günlük özel Risâle dersimde, daha evvel belki elli kere okumuş olduğum bir hakikati henüz yeni derk ettim. O da şudur: Resûl-i Ekrem'e (asm) SALÂVÂT getirmek, aynı zamanda, bütün mahlûkat ile beraber O’nun (asm) DUÂSINA da iştirak edip ÂMİN demek imiş...