"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cengiz’in torunu Hülagû ve fitnesi

M. Latif SALİHOĞLU
08 Şubat 2017, Çarşamba
GÜNÜN TARİHİ 8 Şubat 1265

Cengiz Han’ın torunu olan Hülâgû Han, 8 Şubat 1265’te öldü. Bu iki şahıs, “zalimlikte sınır tanımayan dede ile torun” sıfatları ile tarihe geçti.

Evet, bu iki dehşetli imparatorun, sadece İslâm tarihi değil, dünya tarihi ölçeğinde bakıldığında da, zalimlikte emsâline rastlanılmayan kişiler olduğu görülüyor.

Hülâgû, dedesinden miras olarak devralmış olduğu zulümkârlığı en uç noktasına kadar götürmüş, hatta yer yer dedesini dahi geride bırakabilmiş bir kanlı zalimdir.

Bu iki zâlimin dehşetli fitnesinden hem âyet, hem hadis, hem de Hz. İmam-ı Ali îmâlı ve işarî bir şekilde haber veriyor. Bu haberler ise, Risâle-i Nur’un muhtelif bahislerinde (19. Mektup, 1. Şuâ, 18. Lem’a...) zikrediliyor ve zamanımızın şeddatlarıyla da irtibatlandırılarak ehemmiyetle nazara veriliyor.

İşte Risâle-i Nur’dan iki iktibas:

Resûl-i Ekrem (asm), nakl-i sahih-i kat’î ile ferman etmiş: “Yaklaşmakta olan bir şerden vay Arapların haline!” deyip, Cengiz ve Hülâgû’nun dehşetli fitnelerini ve Arap Devlet-i Abbasiyesini mahvedeceklerini haber vermiş. (Mektubat: 104)

Resâili’n-Nur’un ikinci ismine tevafukla işaret eden umum o âyetler, dehşetli asır olan Hülâgû ve Cengiz asrına dahi îma ederler. (Şuâlar: 621)

Dehşetli Hülâgû Fitnesi

Cengiz Han hayatta İken, imparatorluğun topraklarını dört oğlu arasında paylaştırdı. Merkezî yönetim ise, vasiyeti üzerine Ögedey Hana devredildi. Cengiz’in bir diğer oğlu olan Toluy Han (naib), uzun müddet “Savaş Bakanlığı” yaptı. Bu sayede, Moğol yönetimi Ögedey Handan sonra kendi çocuklarının eline geçti.

İşte, bu çocuklardan biri olan Hülâgû, 1255 yılında Ortadoğu taraflarına gönderildi. Hedef, bu coğrafyada henüz ele geçirilmemiş olan toprakları da İmparatorluğa katmaktı. Hülâgû’nun hedefindeki İran, Irak, Suriye ve Şarkî Anadolu’da ağırlıklı olarak Müslüman nüfus yaşıyordu: Abbasiler, Harezmiler, Artukiler, Eyyübiler, Selçukiler, Memlukiler gibi…

Bu tarihlerde, hatta 1243’te Sivas’ta Moğollarla yapılan Kösedağ Savaşı’ndan sonra Selçukluların kuvveti büyük çapta kırılmış olduğundan, Hülâgû’nun saldırılarına karşı Anadolu’da herhangi bir varlık gösterilemedi. Bundan cesaret alan Hülâgû, iki başlı hale gelen Selçuklu ülkesini kendi atadığı valilerle yönetmeye çalıştı.

Anadolu’yu hakimiyeti altına alan Hülâgû, tahripkâr ordusuyla bu kez Abbasî İslâm Hilâfeti merkezinin bulunduğu Bağdat’a yöneldi. Putperest ve bir itikada sahip ve İslâma bütün zerratıyla düşman olan Hülâgû, Bağdat’ta bulunan Abbasî Halifesine bir elçi göndererek teslim olmasını ve halkı da direniş göstermeden teslim olmaya çağırmasını istedi.

Hülâgû, esasında hiç olmayacak ve kabul edilemeyecek bir teklifte bulundu. Ayrıca, kan dökmek için bahane arayan ve asla güvenilmeyen bir zalim olarak zaten tanınıyor, biliniyordu. Dolayısıyla, haksız yere yapmış olduğu teslimiyet çağrısını reddetmekten başka çare yoktu.

Nitekim, Halife Musta’sımbillah da öyle yaptı; asla teslim olmayacaklarını ve Bağdat’ı sonuna kadar müdafaa edeceklerini söyledi.

Saldırmak için zaten bahane arayan Hülâgû, savaş ahlâkını da bir tarafa bırakarak, askerlerine Bağdat’ı yakıp yıkmayı, asker-sivil ayırt etmeksizin bütün ahaliyi öldürmelerini emretti.

Şehri çepeçevre kuşatan Hülâgû’nun ordusu, verilen emri aynen yerine getirdi. Gaddarlıkta sınır tanımayan ordu, bir yandan önlerine çıkan surları, sarayları, cami ve medreseleri yakıp yıkaken, bir yandan da canlı namına ne varsa vurup katletmeye başladı. Bu şiddetli saldırılara daha fazla mukavemet edemeyen Abbasi kuvvetleri, kısa süre sonra mağlûp düştü. Şehre giren Hülâgû’nun askerleri, şehri baştan başa yakıp yıkıp yağma ettiler. Yağma, bir haftadan fazla sürdü.

Abbasî’nin yıkılışı

Son olarak Halife Musta’sım’ı da yakalayan Hülâgû, onu keçeden yapılmış bir çuvalın içine koyarak, atların ayakları altına attırdı ve insanlık dışı bir muameleyle halifeyi katletti. Ayrıca, Abbasî hanedanından yakalayabildiği diğer bütün fertleri de, değişik işkence yöntemleriyle öldürdü. Hanedanın kurtulabilen fertleri ise, Bağdat’tan gizlice kaçarak Mısır’daki Memluk Devletine sığındı.

Hülâgû, Bağdat’ı ele geçirdikten sonra İran’a gelerek istiklâlini ilân etti ve burada İlhanlı Devletini kurdu. Öldükten sonra yerine oğlu Abaka Han geçti. Abaka Han ise, oğlu Argun’a son Selçuklu Sultanlarından IV. Kılıçarslan’ın kızı Selçukî Hatunu zorla alıp Tebriz’deki saraya getirtti… Bir Müslüman kızının putperest bir aileye zorla gelin edilmesi, Anadolu’daki Beylikleri kızdırıp harekete geçirdi. Yer yer çatışmalar yaşandı. Ancak, netice değişmedi.

Selçukî Hatun ise, zorla gelin edildiği ailede çocuklara sessiz sadâsız bir şekilde İslâmiyeti öğretmeye, onlara imân ahlâk dersini öğretmeye çalıştı. Ve gün geldi, onun yetiştirmiş olduğu (muhtemelen üvey oğlu) M. Gazan Hana saltanat sırası geldi. Gazan Han, tahta geçtikten sonra İlhanlı devletinin bir İslâm devleti olduğunu dünyaya ilân etti. (1295)

@salihoglulatif: “Velâ terkenû illellezîne zalamu...” âyet-i kerimesi, zulme değil yalnız âlet ve taraftar olanı, belki ednâ bir meyil edenleri dahi dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünkü, rızâ-yı küfür küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür. (BSN; 28.Mektup)

Okunma Sayısı: 12190
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı