"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çatışmacı ruhtan uzak durmalı

M. Latif SALİHOĞLU
13 Nisan 2016, Çarşamba
Kemalizmin beslendiği ana kaynaklardan biri “çatışmacı ruh”tur.

Bu jakoben yapı, tâ 1923’ün başlarından itibaren, kendi varlığını bu habis ruh ile hissettirmiş ve aynı minval üzere giderek günümüze kadar koruyagelmiştir.

Dolayısıyla, bu vatanda her kim ki vatandaşlar arasındaki bir çatışmaya taraf olur, ya da herhangi bir çatışma anaforu içine girerse, bilerek veya bilmeyerek “nifak ve şikak” şampiyonu Kemalizme hizmet ediyor demektir.

Taraflar arasındaki haklılık-haksızlık noktası bir yana, neticenin böyle olduğundan şüphe etmemeli.

* * *

Kemalizmin doğrudan sebebiyet verdiği ilk çatışma, Trabzon mebusu Ali Şükrü Beyin şahsında ve hizmetleriyle bağlantılı bir şekilde ortaya çıktı. (Mart-Nisan 1923)

Zira, bu millî kahraman, hem Ankara’da gazete çıkarıyor, ilmî-fikrî neşriyatta bulunuyor, hem de Meclis çatısı altında milletin duygu ve düşüncesine hakkıyla tercüman olmaya çalışıyordu.

Özellikle müskiratın (sarhoşluk veren maddelerin) yasaklanmasında ve Lozan görüşmeleri esnasında yaptığı hizmetler, hakikaten dillere destan olacak bir mahiyette idi.

Ne var ki, onun bu cesurâne hizmetleri, adeta bir cinayet telâkki edilerek aleyhine çevrilmeye çalışıldı. 

Ali Şükrü Bey, aynı zamanda hemşehrisi de sayılan Albay Topal Osman’a (Çankaya Muhafız Komutanı) öldürtülerek, hem hayatına, hem hizmetine son verilmiş oldu.

* * *

İlk kanlı çatışmayı başarıyla tamamlayan Kemalizm, daha sonraki yıllarda da aynı tarz alışkanlığını daha da şiddetlendirerek devam etti.

Özetle: 1925’teki Şeyh Said Hadisesiyle, Türk-Kürt kardeşliğini dinamitledi. 

1935-38’lerdeki Dersim Hadisesiyle Sünnîler ile Alevîler arasındaki fitne ateşine benzin dökerek yarayı derinleştirdi.

Yine Jakoben Kemalistler tarafından, 1930’daki Menemen Hadisesi ile dindarlara kumpas kuruldu; mâsum ve mütedeyyin Müslümanlara “vahşi ve mürteci” damgası vurulmaya çalışıldı.

* * *

1935’ten başlayıp tâ 1985’lere kadar tam tamına 50 yıl süren bir güvenlik takibatı ve mahkemeler zinciriyle, Üstad Bediüzzaman ve Nur Talebelerine karşı tarihte emsâli görülmemiş bir eşedd-i zulüm ve yıldırma politikası takip edildi. 

Nur Risâleleri, bin beş yüzden fazla mahkemeden geçirilerek, ayrıca tarihî rekorlara imza atıldı.

* * *

Hiç şüphesiz ki, kanlı-kansız darbeler de Kemalistlerin eseridir: 27 Mayıs ve 12 Eylül Darbeleri ile 12 Mart Muhtırası ve 28 Şubat Postmodern hareketi, bu necip millete hürriyet ve demokrasiyi çok görenlerin gayet vahşiyâne müdahalelerinden başa bir şey değildir.

* * *

Velhasıl: Bugün tam bir fâcia şeklinde karşımıza çıkan kanlı terör belâsının arkasında Kemalist zihniyet bulunduğu, bizim açımızdan şüphe götürmez bir gerçektir.

Kezâ, aynı milletten, hatta aynı din ve mezhepten olan vatandaşların, özellikle son birkaç yıldır birbirlerine karşı hasmâne tavırların içine girmesi ve her fırsatta birbirlerini kırmaya yönelmesinin arkasında da, yine aynı habis cereyanın bulunduğu muhakkaktır.

Bu habis cereyan, doksan yılı aşkın bir süredir, kendi varlığını bu şekilde idame ettiriyor.

Dolayısıyla, günah galerisi ağzına kadar lebâleb dolmuş bulunan Kemalizmin şerrine hissedar olmamak için, aklı başında her Müslümanın hal ve hareketine dikkat etmesinde, özellikle çatışmacı davranışlardan uzak durmasında büyük fayda var.

GÜNÜN TARİHİ:13 Nisan 1925

Muhalefete Şeyh Said faturası

Doğu Anadolu’da Şeyh Said’in yakalanmasından bir gün sonra (13 Nisan 1925), Batı Anadolu’da bir başka operasyon yapıldı: İstanbul Emniyeti tarafından, bir sene evvel kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) üyelerinin evleri didik didik aranarak, siyasî muhaliflere gözdağı verildi.

Eski İttihatçı artığı Halkçıların başını çektiği tek parti diktatöryası, Meclis’te muhalefet görevini yapan TCF’ye hayat hakkı tanımadığını bu sûretle göstermiş oldu. Bu müstebidâne muamele için ileri sürülen iddia ise, TCF’nin Şeyh Said Hadisesinin zuhûruna sebebiyet verdiği noktasında toplanıyor.

Oysa, böyle bir iddianın zırvadan öteye bir mânası ve değeri yoktur. Zira, TCF kadrosunda bulunanların hemen tamamı, İstiklâl Harbinde büyük yararlılık göstermiş, Kuvvâ-yı Milliyede vazife almış, nice zaferlere imza koymuş ve “kahramanlık madalyası”nı da hak etmiş olan vatanperver kimseler idi. (Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Adnan Adıvar, v.d...)

Ama, buna rağmen bu millî kadro, tek parti iktidarının gazabına uğramaktan yine de kurtulamadılar.

Neticede, hem kurdukları parti kapatıldı, hem de kendileri defalarca mahkemelere celp edilerek sorgu-suâlden geçirildiler. Siyasî haklarının tümüyle ellerinden alınması ve ailelerine yapılan baskılar, zulümler de cabası.

Böylelikle, bütün bir milletin ruhunda ve vicdanında yaşatmaya çalıştığı Kuvvâ-yı Millîye ruhu da, dehşet verici darbelere mâruz bırakılarak adeta komaya sokulmuş oldu.

Bir muhalefet partisinin zor-belâ şekilde yeniden sahneye çıkabilmesi, ancak 1946’dan sonra mümkün olabildi.

@salihoglulatif:

Varlığını ve etkisini “çatışmacı ortama” borçlu olan Kemalizmin ağır günahına ortak olmamak için, herkesin hal ve hareketine dikkat etmesi ve bilhassa müsbet hareket dairesinde kalmaya itina göstermesinde büyük fayda var. 

Okunma Sayısı: 2576
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • talebe

    13.4.2016 19:55:37

    Allah razı olsun. bugünü gecmisten ayirmak mümkün degil.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı