"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çatışma sonrasını düşünmeli

M. Latif SALİHOĞLU
27 Aralık 2014, Cumartesi
Kendisini “Kürt dâvâsı”nın yegâne temsilcisi olarak gören ve öyle de lanse eden bir örgüt, otuz küsûr senedir Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle mücadele ediyor.

Bu mücadelede, elde edebildiği bütün argümanları, bütün enstrümanları kullanıyor: Fikrî, siyasî, askerî, diplomatik, vesaire...

Bu zaman zarfında yaşanan çatışmalar ve çatışmaların yan etkileri sebebiyle on binlerce insanımız öldü, milyonlarca insanımızın da huzuru kaçtı, yerleşik düzeni bozuldu.

Taraflar arasında, kanlı çatışmalarla bir yere varılamayacağı yönünde bir ve kanaat hasıl olunca, yeni çare arayışları gündemin ön sıralarına gelip yerleşti. Şimdilerde bunun adına “Çözüm Süreci” deniyor.

Bunda başarı sağlanıp sağlanmayacağı hususu, henüz meçhûl.

Fakat, ekser insanımızın dileği, temennisi, duâsı bu yönde. Meselâ deniliyor ki: Artık yeter, insanca bir arada yaşayaşabilmenin yolunu bulmalıyız. Barışın, huzurun, güvenin hâkim olduğu bir Türkiye’ye tesis etme başarısını göstermeliyiz.

Neticede anlaşılan ve varılmak istenen nihaî merhale şudur: Hep çatışmakla ve sürekli şekilde kan dökmekle kimse bir yere varamaz. O halde, bu çatışmalara bir son vermesi ve ülke genelinde huzur ve barışı hâkim kılacak sağlıklı bir düzenin kurulması lâzım.

Bu meselede bugün itibariyle gelinen nokta, düne nazaran daha iyi olduğu söylenebilir. Fakat, garantili konuşmak için, yine vakit henüz erken. Allah muhafaza, işin mahiyeti itibariyle iplerin kopması da ihtimal dahilinde.

Ama, ne olursa olsun, neticede gelinecek nokta şudur: Öldürmeyle bir yere varılmaz. Çatışmayı mutlaka bitirmeli ve anlaşmanın, aynı hayatı insanca yaşamanın bir yolunu bulmalı.

Madem öyle, o halde bunu önceden düşünmeli, söz ve davranışlarını da ona göre ayarlamalı. Aksi halde, kişi en büyük zararı kendine ve yakınlarına verir. Sonradan da faydasız pişmanlıkların şiddetli azabını çekmeye mecbur kalır.

* * *

Ne garip bir rastlantıdır ki, mevcut hükümet PKK ve muhtelif uzantıları ile bir anlaşma-uzlaşma sürecine girdiği aynı tarihlerde, bu kez kendisine çok daha yakın gören bir dinî grup ve cemaatle amansız bir çatışmanın içine girdi.

Çatışma, bütün şiddetiyle devam ediyor. Bunun ne zamana kadar süreceği, nasıl bir seyir takip edeceği ve neticenin nasıl olacağı henüz bilinmiyor.

Fakat, ne olursa olsun, bu cepheleşme de günün birinde ister istemez bitecek ve insanlar bu süreçte yaptıklarının muhasebesini yapmak durumunda kalacak.

İyisi mi, yine çatışma sonrasını düşünmek, her türlü söz ve davranışını ona göre ayarlamak.

Buna dikkat etmeyenler de, aynen diğer meselede olduğu gibi, neticede yine pişman olmaktan ve bile bile sebebiyet verdiği mağduriyetlerden dolayı vicdan azabı çekmekten kurtulamaz

Velhasıl, aklı başında olan kimse, daha çok çatışma sonrasını düşünmeli ve ona göre de hal ve hareketine âzami derecede dikkat etmeli.

RUZNÂME 27 Aralık 1928  

Lâtince mecburi, Osmanlıca yasak

Aralık ayı başında getirilen yeni bir kànunî düzenleme gerekçesiyle, eski harflerle (Arapça-Osmanlıca) yazılmış tabelâlarını değiştirmeyen dükkân ve mağaza sahiplerine ceza kesilmeye başlandı.

İlk cezaî müeyyide, İstanbul Belediyesi tarafından uygulandı. O dönemde, belediyelere bu tarz yetkiler de verilmişti. Yani, halka hizmet vermesi gereken bu müesseseler, ne yazık ki resmî ideolojinin âleti olup halkın mânevî ve kültürel değerleriyle mücadele eden kurumlara çevrilmişti.

Hürriyet ve demokrasinin tümüyle dışlanmış olduğu 1928'ler Türkiye'sinde, CHP tekelindeki Millet Meclisinde 1 Kasım günkü oturumda Latin harfleri kabul edilmiş, 1 Aralık'ta da bu harfleri her sahada kullanmanın mecburi, Osmanlıcanın ise aynı paralelde yasak olduğu şartı konulmuştu. 

Bu tarihten itibaren, halkın yüzde 99'u cahil sınıfına düştüğü gibi, milyarlarca eseri barındıran kadim kütüphaneler de birer "tarih mezarlığı"na dönüştü... Aradan geçen zaman içinde, bu tür bir dayatmanın, insanî, vicdanî, millî ve medenî değerlerle ne ölçüde bağdaşıp bağdaşmadığı ise, milletin ekseriyeti tarafından her halde anlaşılmıştır kanaatindeyiz.

“Yeni Türk harfleri” yalanı

Latin harflerinin Meclis kararıyla kabul edilişini manşetten haber yapan Cumhuriyet gazetesi, ilk bir ay boyunca Latince–Osmanlıca neşriyatta bulundu. 1 Kasım 1928'den itibaren ise, tümüyle Latinceye dönüş yaptı.

Zira, o tarihte Osmanlıca alfabe ve rakamlara kesin bir dille yasak getirildi. Nitekim, kısa bir süre sonra eski tabelâsını değiştirmeyen dükkân ve mağaza sahiplerine ağır cezalar kesildi.

Burada dikkate değer bir başka nokta şudur: Ecdat yadigârı ve bin yıllık kültür mirası olan Osmanlıca yazısının yasaklanıp Latince mecburiyetinin getirildiği bu ecnebi uygulamaya "yeni Türk alfabesi" ismi verildi... Oysa, bu yeni harflerin ne Türkçe ile ne de Türklükle bir alâkası vardı. Bu yeni harfler, adıyla sanıyla Latinceydi.

Latincenin mecburi kılınması ayrı bir tartışma konusu iken, Osmanlıcanın, dolayısıyla Kur'ân lisanı da olan Arapçanın yasaklanması, affedilmez bir ucûbedir.

                                                                            * * * 

@salihoglulatif: Sürekli çatışmayı gerektiren bir hayat, çekilir gibi değil. En geçimsiz insanlar bile, günün birinde geçinmenin bir yolunu bulmaya kendini mecbur hisseder. Zira, başka türlü rahat etmek, huzur bulmak mümkün değil.

Okunma Sayısı: 2428
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • HÜSEYİN İLHAN

    27.12.2014 11:38:42

    'PKK yı terör örgütü listesinden çıkarınız,istekleri ne kadar akla,iz'ana,v,cdana,insafa mugayir ise katledilen canların,yakılıp-yıkılan ev,barkların hakkı için adaletli çözüm olması zarurettir.Çözüm diyerek sadece zalimin,katilin,caninin,hain ve kalleşin yaptığı yanına kar kalacaksa bu nihayetinde daha büyük problemlere gebe our ve sadece siyasi menfaat için yapılan manevra bumerang gibi döner sahibini yakar.

  • Mustafa Torun

    27.12.2014 09:13:31

    Eline silah alıp pushtluğa karışmış kişileri artık siyaset yapacak öyle mi?. Politik karar mekanizmalarının içinde bu kalleşlere yer açılarak yıllar sürecek ayrı bir zulme kapı aralanmak isteniyor. Bu sürecin adı çözüm değildir. Namusu kirli tutmaktır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı