Süleyman Demirel, çalkantılarla dolu son altmış beş yıllık siyasî tarihimizin en etkili aktörlerinden biriydi.
Aynı zamanda, gerilimlerle yüklü acip bir zincirin son halkasıydı.
Evvelki gün vefat etmesiyle birlikte, bir devir de sona ermiş oldu.
Demirel’in gizli-açık siyasî rakipleri, yahut muarızları arasında şu isimleri saymak mümkün: İsmet İnönü, Celal Bayar, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Kenan Evren...
Bu isimlerin hepsi de ondan evvel vefat edip çekildi. Hür seçimlerde, istisnasız bu siyasî figürlerin tamamına galebe çalan Demirel, hem demokrasi mücadelesinde, hem de hayat maratonunda uzun soluklu olmayı başardı.
Cumhuriyet ile yaşıt
91 yaşında vefat eden Demirel, Cumhuriyet ile yaşıt bir siyasetçiydi.
Adı Cumhuriyet olan yeni (Halkçı) rejimin ilk ve en büyük icraatından olan Hilâfetin kaldırıldığı ve Medreselerin kapatıldığı sene (1924) dünyaya gelen Süleyman Demirel, 1950’de iş başına gelen Demokratların ilk ve en büyük icraatından olan Ezân-ı Muhammedî’nin yeniden hürriyetine kavuşturulduğu günün (17 Haziran) tam da yıldönümünde vefat etti.
* * *
Yasaklı olduğu dönemde (1985) bir grup arkadaşla birlikte Tuzla’daki yazlığında ziyaret etmiştik Demirel’i... Bir ara konu döndü dolaştı, söz sırası İsmet Paşanın 1960’lı yıllarda kendisine Said Nursî üzerinden hücûmuna geldi. Bu konuda şunları anlattı Demirel: “Henüz yeni Başbakan olmuşum. İsmet Paşa da anamuhalefet partisinin (CHP) genel başkanı. Gazetelerin çoğu ondan yana. Bir gün baktım, Paşanın bana yönelik bir sataşması manşete çekilmiş. Paşa ‘Demirel, Said Nursî’nin halifesi midir?’ diye soruyor.
“O günün sabahı dışarı çıkar çıkmaz, gazeteciler hemen etrafımı sarıp bu suâlin cevabını istediler.
“Zaten, buna ne cevap vereyim diye düşünüyordum. Fakat, evet ya da hayır şeklinde cevap veremezdim. Her iki şık da sıkıntı verirdi.
“Hem kendimi, hem başkalarını sıkıntıya sokmamak için, kendimce şöyle bir karşılık verdim: “Paşamız bir hayli yaşlandı. Muhtemelen beyni sulanmış olmalı ki, artık ne dediğini bile bilmiyor. Bugün Hilâfet diye birşey var mı ki, ben tutup halife olayım. Benim dünyaya geldiğim sene, yani 1924’te Hilâfeti bizzat kendileri kaldırdılar. Kusura bakmasın, ama Paşa bu konuda zırvalıyor.”
Risâle-i Nur’un kudretli lisânı
Yine bir ziyaretimiz esnasında, sohbet konusu Nur Risâlelerine gelince, İslâmköy’lü Demirel, bize şunları anlattı: “Risâle-i Nurları, mutlaka gençlere okutmalı, bu eserleri yeni nesillere mal etmeye çalışmalı. Risâlelerin fevkalâde kudretli bir lisânı var. Gençler, bunu anlamaya takat getiremiyor. Okuduğunu anlamakta zorluk çeken bir nesille karşı karşıyayız... Ama, yine de ne yapıp etmeli, yeni neslin eline bu eserleri verip okutmalı.”
Sözün tam burasında, bir arkadaşımız şöyle bir teklifte bulundu: “Risâleler sadeleştirilse, ya da bilinmeyen kelimelerin anlamları parantez içinde verilse, acaba nasıl olur?”
Demirel, hemen refleks halinde şu karşılığı verdi: “Hayır. Risâleler orijinal kalmalı. O kudretli lisâna halel gelmemeli. Lisana müdahale, ifade gücünü kırar, zaafa uğratır. Bunun yerine, ayrı bir lugât çalışması daha uygun olur diye düşünüyorum.”
Birinci ve İkinci Barla Hayatı
Yine birlikte gittiğimiz bir arkadaşımız, Süleyman Demirel’e şöyle bir soru sordu: “Efendim, siz hiç Bediüzzaman Said Nursî ile görüştünüz mü? Onunla bir hatıranız var mı?”
Gelen cevap şöyle oldu:
“1950’li yılların ortalarıydı. O zaman DSİ Genel Müdürüydüm. Isparta’da büyük su kanalı projesi üzerinde çalışıyoruz. Gruptaki bir arkadaş ‘Bakın bakın, Said Nursî’nin otomobili geçiyor’ dedi. Biz de baktık, Üstad Bediüzzaman otomobiliyle Isparta’da Barla yoluna doğru gidiyor. Bulunduğumuz noktaya yaklaşınca, otomobil durdu, Said Nursî eliyle bizi selâmladı, biz de grup halinde kendisini uzaktan selâmladık.
“Başka da bir karşılaşmamız olmadı. Fakat, ben kendileri ve eserleriyle ilgili en sağlıklı bilgileri dayım ve ilk Kur’ân hocam olan Hafız Ali’den almıştım. Ona karşı, tâ o zamandan sevgim-saygım vardı.”
Yine, hatıranın bu noktasında bir arkadaşımız devreye girerek şunları söyledi: “Efendim, siz 1950’li yıllardan söz ettiniz. Oysa benim bildiğim Said Nursî Barla’da 1926-34 yıllarında kalmış...”
Arkadaşımız lâfını daha bitiremeden Demirel şu tavzihte bulundu: “Kardeşim, senin dediğin Üstad’ın ‘Birinci Barla Hayatı’na dair; benim kast ettiğim ise, onun ‘İkinci Barla Hayatı’ dönemiyle ilgili.”
Her seçimde yükselişe geçti
Süleyman Demirel’in başında bulunduğu partiler (AP ve DYP), girdikleri her seçimden başarıyla çıktılar.
Hatta, ihtilâl, muhtıra ve demokrasi dışı türlü müdahalelere rağmen, ilk fırsatta seçime katılıp yükselmeye başladılar. Meselâ, onun hem partisini, hem de siyasî hayatını tamamıyla bitirmeye yönelik iki askerî müdahale vuku buldu. Bunlardan biri 12 Mart Muhtırası (1971), diğeri ise 12 Eylül Darbesi (1980) oldu.
Ne var ki, ülkenin normale dönmeye başladığı ilk seçimlerde, başında bulunduğu partiyi yeniden şâha kaldırmış ve kalkınma hamlesine bıraktığı yerden devam etmiş.
Bir misâl: Demirel yönetimindeki AP’nin tek başına iktidarda olduğu 1965-71 yıllarında, onca anarşi ve kışkırtıcı faaliyetlere rağmen, enflasyon oranı yüzde 5’ler, kalkınma hızı ise yüzde 7’ler civarındaydı.
Bu rakamlar, son yarım asrın en iyi ve en yüksek derecesini gösteriyor.