Eski Başbakanlardan Zülfikar Ali Butto’nun kızı Pakistan Halk Partisi Başkanı Benazir Butto, seçim meydanında düzenlenen bir sûikast sonucu vahşice vurularak katledildi.
Babasıyla benzer haller ve âkıbetler yaşayan Benazir, ülkesinde daha evvel iki kez başbakanlık yapmış ve üçüncü kez aynı makama talip olduğu için seçim kampanyasına fiilen dahil olmuştu.
Ne var ki, aynen babası gibi o da son derece vahim ve elim bir âkıbete düçâr olup gitti. Dünya siyaseti ve iktidar makamı onlara yâr olmadı; aksine, onları erken yaşta hayattan koparmaya sebebiyet verdi.
Aşağıda kısaca temas edeceğimiz bu trajik gelişmelerin yanı sıra, dikkat çekici bir başka notanın da altını çizerek nazara vermek istiyoruz. O da şudur: Mısır’da yakın zamanda iktidardaki Mursi ve partili arkadaşlarına yapılan bed muameleyi, onlara revâ görülen işkenceli zulmü güyâ “demokrasi adına” protesto edip karşı gelen bizdeki bazı “dindar siyasetçiler”, ne hikmetse, Buttolar’ın başına gelen Pakistan’daki darbelere, saldırılara, adâletsiz idamlara, vahşî katliâmlara karşı aynı tepkiyi göstermediler.
Yani, Mısır’daki gibi benzer reaksiyonlarda bulunmadılar. Darbeleri ve darbecileri protesto etmediler. İdamları durdurmak için harekete geçmediler. Ne yazık ki, “dilsiz şeytan” durumuna düşmek kabilinden, olanı-biteni sadece seyretmekle yetindiler.
İşte, biz bu tip adamları “demokrasiye, insan temel hak ve hürriyetlerine saygı” veya bu değerleri sahiplenme” noktasında samimi bulmadığımız gibi, onların sahip olduğu zihniyeti de ciddi ve samimi bulmuyoruz.Dolayısıyla, bunları eleştirmekte de kendimizi yerden göğe kadar haklı görüyoruz. Evet, ne demek Mısır’daki darbeye lânet okuyarak karşı gelirken, Pakistan’daki daha beter darbe ve saldırılar karşısında sessiz suskun kalmak? Bu tenakuzlu tavrı asla doğru bulmuyor ve buna saygı duymuyoruz.
Demokratik bir sistemde, darbeyi kim yaparsa yapsın ve kime yönelik yapılırsa yapılsın, her halükârda karşı gelinmeli ve en sert şekilde lânetlemeli. Zira, darbeciler, dindar da olsa, ekseriyet itibariyle vahşi, gaddar, hünhar ve zalim olurlar. Zalimlere karşı ise, suskun kalınmaz, yumuşak veya mülayim şekilde davranılmaz.
Bu hatırlatmadan sonra, Pakistan’da aynı partinin liderliğini yapan baba ile kızının başına gelenlere kısaca temas edelim.
Babaya idam, kızına sûikast
Pakistan’da kelle koltukta demokrasi mücadelesi veren ve seçimlerle iktidara gelen Halk Partisi Genel Başkanı Zülfikar Ali Butto, 1977 yılında General Muhammed Ziyaülhak’ın başında bulunduğu bir askerî cunta tarafından devrildi.
Ziyaülhak, zatında dindar bir askerdi. Darbeci Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’ye geldiğinde de, onu darbeci mevkidaşı Kenan Evren büyük bir alâka ile karşıladı.
Demokrasiyi kalbinden süngüleyip darbe düzenini garantiye almak isteyen askerî cunta, devrik Butto’yu tıpkı Yassıada’daki gibi (1961) uyduruk bir mahkemede yargılattı ve sonunda onu idama mahkûm etti. (4 Nisan 1979; henüz 51 yaşındaydı.)
* * *
Butto'nun ardından, kızı Benazir siyasete atıldı ve 1980’li-90’lı yıllarda iki kez başbakanlık yaptı.
Ardından, iktidardan uzaklaştırıldı ve 1999’da sürgüne gönderildi. Ekim 2007’de tekrar ülkesine döndü ve yeniden aktif siyasete başladı. Ne var ki, 27 Aralık 2007'de çok kanlı bir sûikasta o da kurban olup gitti.
* * *
Demokrat Butto'yu devirip idam ettirenler, ardında onun yerine geçen kızı Benazir’i katledenler, esasen kendilerince “din adına” darbe yapmışlar ve öyle de hareket ettiklerine inanıyorlardı. Ne var ki, işlenen o dehşetli cinayetin dinle-imanla bir alâkası yoktur.
Zira, İslâma göre askerin siyasete karışmak, yahut darbe yapmak gibi bir vazifesi yoktur ve olamaz. Askerin vazifesi başkadır. Onun vazifesi, bilhassa haricî taarruz ve tecavüzler karşısında durmak ve ülkenin hudut emniyetini sağlamak, muhafaza etmektir.
Fakat, ne acıdır ki, darbeciler, her ülkenin şartlarına uygunluk arz edecek şekilde cinayetlerine her defasında kılıf hazırlıyorlar ve bir ölçüde zahirperestleri aldatarak kendilerine taraftar ediyorlar.
Nitekim, Pakistan’da olduğu gibi Türkiye'deki darbelerin gerekçesi de hep başka başka olmuştur: İrtica, anarşi, kardeş kavgası, vesaire...
Oysa, gerekçe ne olursa olsun, darbeler, bir ülke ve millet için ihanet derecesindeki cinayetlerdir. Zahirde bir faydası varsa, onun bin misli kadar zararı vardır.
@salihoglulatif: İmanî ve uhrevî hizmetlerde bulunanların alenî şekilde ihtilâfa-inşikaka düşmesi, tahkiki imân dersine muhtaç bazı bîçarelerin şüpheye tereddüde, düşüp o iman dersinden mahrum kalmasına sebebiyet verir.