"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bugün 27 Nisan; hüzünle doluyor insan

M. Latif SALİHOĞLU
27 Nisan 2017, Perşembe 00:05
Ankara’da 23 Nisan 1920’de teşkil olunan Millet Meclisi’nin yıl dönümü için kullanılan şu ifade meşhûrdur: Bugün 23 Nisan; neşe doluyor insan...

27 Nisan için ise, bunun tam tersini söylemek, tarihî gerçekliğe daha uygun düşüyor olsa gerektir: Bugün 27 Nisan; hüzün doluyor insan...

Zira, gerek 1909 ve gerekse 2007 yıllarındaki 27 Nisan günlerinde pek nâhoş, üzücü, can sıkıcı gelişmeler yaşandı. En kötüsü, her ikisinde de meşrûtiyete, yani demokrasiye karşı menfî hareketlerin meydân-ı zuhûra çıkmış olması...

* * *

Önce, ikinci vukuattan bahsedelim, kısaca: Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt imzasıyla hazırlanan ve “e-muhtıra” etiketiyle kayıtlara geçen bir bildiri, 27 Nisan (2007) gecesi tv ekranlarından dolaşıma sokularak kamuoyuna yansıtıldı.

Bildiride, özetle laikliğin aşındırılmaya çalışıldığı; dinî duyguların istismar edildiği; millî bayramlara alternatif kutlamalar yapıldığı; bu tür eylemlerin, birlik ve bütünlüğe karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı benzerlikler taşıdığı; bütün bu olup bitenlerin, laikliğin kesin savunucusu ve tarafı Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlendiği nazara verildikten sonra, söz konusu bildiriye şöyle kallavi bir nokta dercediliyor: “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes, Türkiye Cumhuriyetinin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.

Bu “e-muhtıra” yaftalı militarist bildiri, demokrasi tarihimizin sayfalarında, ancak lekeli bir “dip not” kıymetinde yer alabildi.

Selânikliler iş başında

Yakın tarihimizin ikinci “27 Nisan Vak’ası” ise, 1909’da yaşandı. Bu tarihte, Osmanlı Hanedanı’nın son “Kudretli Padişah”ı Sultan II. Abdülhamid Han, bir yönüyle gayet sinsi, diğer yönü tam vahşiyâne bir yöntem ile tahttan indirilerek “hall” edildi. Onun yerine ise, zayıf iradeli kardeşi Sultan Mehmet Reşad tahta getirilmiş oldu.

Şimdi, Osmanlı, hatta dünya tarihinin seyrini değiştiren ve özellikle “Selânikli Dönmeler”in iş başına gelmesine yol açan bu tarihî vak’ayı biraz daha yakından tahlil etmeye çalışalım.

* * *

Provokatif 31 Mart Vak'asını (13 Nisan 1909) fırsat belleyen Selânik Yahudileri, aynı gün içinde Selânik merkezli Hareket Ordusunun beş kişilik kurmay heyetini tesbit ettiler. (Bu heyette yer alan subaylar, ‘Türk ve Müslüman’ diye biliniyor olmalarına rağmen, gerçekte öyle değil idiler.)

Hemen ardından, “Hareket”in çapını genişlettiler ve toplanan birlikleri İstanbul’a doğru harekete geçirdiler: 23 Nisan günü İstanbul'a giren Hareket Ordusunun ilk işi, hükümete ve Millet Meclisi’ne müdahale oldu. İttihatçıların lideri olan Selânik kökenli Talat Bey, Meclis'te en etkili konuma getirildi. O da ilk iş olarak Meclis'ten Sultan Abdülhamid'in tahttan indirilmesi kararını çıkarttırdı.

Gariptir ki, bu kararın padişaha tebliği, yine bir Selânikli Yahudi’nin başkanlığındaki heyet tarafından yapılmış oldu.

“Tebeddül-ü saltanat”

Bediüzzaman Hazretleri, 1909'da yaşanan bu tarihî hadiseyi "tebeddül-ü saltanat" tâbiriyle ifade ediyor. (Bkz: Tarihçe-i Hayat, Kastamonu hayatı, "Karadağ'ın bir meyvesi".)

Bu tabiri, saltanat değişikliği, yahut saltanat idaresinin el değiştirmesi şeklinde görmek, okumak, yorumlamak mümkün. Zira, Sultan Abdülhamid'den sonra tahta geçen iki zâtı, gerçek anlamda kudretli birer padişah gibi görmek kabil değil. 

Evet, Sultan Abdülhamid'den sonra, saltanatın kuvveti, kudreti kırıldı; padişahlık gölgelendi ve M. Reşad ile M. Vahdeddin, askerin, İttihatçıların ve bilhassa Selânikli komitacıların gölgesi altında yaşamaktan kurtulamadılar. Nitekim, 1922'de Saltanat’ın tamamen kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’na mensup bütün fertlerin sınır dışı edilmesinde de, yine Selânik menşeli şahısların emir ve iradesi söz konusudur.

Tebliğ heyeti

Bu arada, Sultan Abdülhamid’e "Hal Tebliği"ni götüren dört kişilik heyet hakkında da kısaca bilgi vermekte fayda var.

Öncelikle, bu heyetin içinde hiç Türk olmadığını hatırlatalım.

Heyetin başında olan sözcü kişi, Yahudi asıllı Selânik mebûsu Emanuel Karasso’dur.

Heyette bulunan diğer üç şahıs ise şunlardı: Ermeni asıllı Aram Efendi, Arnavut Esat Toptani Paşa ve Gürcü asıllı Arif Hikmet Paşa.

Asıl çarpıcı ve dikkat çekici bir gelişme de şudur: Padişahın düşürülmesi fikriyle Mebûsan Meclisini toplayan ve kararı çıkarttıran başroldeki kişi, sekiz yıl sonra Sadrâzamlık da yapacak olan Meclis Başkanvekili Talat (Bey) Paşadır: Hem mason, hem de köken itibariyle Selânik dönmelerine dayanan Talat Bey, İttihat-Terakki komitasının en önde gelen siyasî aktörüdür.

Bir Selânik Yahudisi’nin götürdüğü tebliğle tahttan indirilen Osmanlı Sultanı, yine Selâniklilerin marifetiyle derdest edilip Selânik'teki Alatini Köşküne gönderilerek hapsedildi. Bu acip tavrın, bize göre zımnî mesajı şudur: Ey Osmanlı Sultanı! Senin ceddin bize Selânik’i vermişti; şimdi sen oraya git, biz de  gelip senin ceddinin yerine oturalım.

Selânikliler, yüz yıldan fazla bir zamandır, devletin kilit noktalarında mevzilenmiş durumdalar. Henüz sökülebilmiş değiller. Bütün darbe, muhtıra, ihtilâl, inkılâp ve sâir kanlı boğuşmaların arkasında onların örtülü plânları var.

İşin en zor tarafı, bazı muhakeme yoksunlarının, onlarla mücadele ediyorum zannı ile onlara yardım etmesi, fenâ halde oyunlarına gelmesi...

Okunma Sayısı: 6315
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    27.4.2017 22:12:24

    Kainat kendisi icin yaratilan Peygamber-i Zisan Hz Muhammed ASM zehirlemeye kalkan ve rivayetlere göre 30 binden fazla peygamberi katleden bir millet olan Yahudiler bir Osmanli sultanini tahtindan etmis... Lafi mi olur? Allah onlari Kur'aninda lanetlemis. Ahirette Cehennemle müjdelemis... Abdulhamid Han ise ebediyyen Cennette olacaktir... Kim kazandi? Fitnekar Yahudiler mi? Allah'a inanan sirat-i müstakimden ayrilmayan Müslümanlar mi? Yahudiler haram faizlerle fitne ve fesatla kazandiklari servetinkat katini rüsvet verip Cehennemden kurtulmak icin verseler bile beyhude! Kim kazandi? Inne Hibullahi hümul galibun.

  • R.Kalyoncu

    27.4.2017 08:40:33

    Üzerinden bir asırdan fazla geçmesine rağmen, 31 Mart hadisesi hȃlȃ muğlaklığını korumaktadır. Meselȃ, Sultan Abdülhamid’i deviren Harekȃt Ordusunun başlangıçta Kurmay Başkanı olan M. Kemal’in, ordu İstanbul Yeşilköy’e geldiğinde değiştirilerek, Kurmay Başkanlığına Enver Bey’in getirildiğinden resmî tarih kitaplarında nedense hiç bahsedilmez. Enver’le birlikte bu orduda, F. Çakmak ve K. Karabekir de dahil olmak üzere, İstiklȃl harbinin önde gelen çoğu komutanları ve bu arada meşhur Resneli Niyazi de vardır. Diğer taraftan, o zaman, Padişahın elinde yeterli kuvvet olmasına rağmen, bu orduya müdahale edilmemesi yönünde emir vermesinin sebebi; bazılarınca onun korkaklığına, bazılarınca ise merhametine hamledilmesi de pek inandırıcı değildir. Kısacası, tarihin karanlık sayfaları,her türlü subjektif değerlendirmelerin ötesinde, aydınlatılmayı bekliyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı