Yazılarımızı yeni okumaya başlayan, şöyle bir göz atan, yahut arasıra takip edenler tarafından, zaman zaman şu tarz serzenişlere muhatap oluyoruz:
Sizi anlamakta zorluk çekiyoruz. Arkadaş siz necisiniz? Allah aşkına, siz kimi tutuyorsunuz?
Siz şunlardan yana mı, yoksa bunlardan yana mısınız? Siz falanı eleştiriyorsunuz; tamam, kabul. Ama, filanın hatalarını, çelişkilerini, zorbalıklarını niçin görmüyor, yahut görmezden geliyorsunuz?
* * *
Serzenişli cümlelerin içinde geçen “Şunlar-bunlar, falan-filan”ın içine şunlar dahil ediliyor: TC Devleti, mevcut hükûmet, Kemalizm, Türkçüler, Kürtçüler, AKP, HDP, PKK, Suriye, Rusya, İran, Mısır, vesâire...
Detaylara geçmeden, hemen başta ifade edelim ki: Kendimizi başkasına göre konumlandırmaya mecbur değiliz. Aynı şekilde, başkasının yapmış olduğu kategorik sınıflandırmaya kendimizi uydurmaya, yahut dahil etmeye de hiç ihtiyaç duymuyoruz.
Kezâ, herkese ve her hadiseye “Ya hep, ya hiç” gözü ve mantığıyla bakanlarla uzlaşmamız, müşterek hareket etmemiz söz konusu bile değil.
İsteriz ki, herkes kendisi gibi olsun. Herkes, kendi doğrularıyla yaşasın. Ve de, herkes birbirini doğru şekilde anlamaya çalışsın.
İşte, hem kavrama zaaflarına, hem de zihin bulandırma çabalarına mukabil, aşağıdaki spotlarla kendimizi basit ve sade bir lisânla anlatmaya, dolayısıyla herkesin nazarında anlaşılır kılmaya gayret edelim.
Böylelikle, inşaallah sis perdesi dağılır ve bulanıklık zail olup her şey berrak şekilde gözler önüne serilmiş olur. İşte başlıyoruz...
* * *
Kemalist devlet anlayışıyla, tâ başından beri uyumlu ve barışık değiliz. Fakat bu durum, devletle fiilî bir çatışmaya girmemizi gerektirmez. Fikrî mücadele ve muhalefetimizi meşrû zeminlerde yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Devletin birimleriyle, memurlarıyla, polis ve askeriyle karşı karşıya gelip çatışmak, aslında kendiyle çatışmaktır, dolayısıyla baltayı dizine vurmaktır. Zira, bu devletin içindekiler biziz ve tamamı bizim öz insanımızdır. Hata sistemde, rejim anlayışında. Mücadele de onunla olmalı; insanlarla, insanımızla değil.
* * *
Resmî devlet zihniyetine muhalif olmamız, hatta ondan çokça zarar görmemiz, bizim yıkıcı başka zorbalara, zalimlere, teröristlere taraf olmamızı, yahut yaptıklarını hoş karşılamamızı asla gerektirmez. Bir yanlışa bir diğer yanlışla mukabele edilmez, bir zulme bir başka zulüm ile karşılık verilmez.
* * *
Mevcut hükûmeti de eleştiriyoruz. Hatalarını açık bir dille ifade ediyoruz. Devletin kuvvetini, fikren ve siyaseten muhalif gördükleri kimselere karşı kullanmasını asla doğru bulmuyoruz.
Fakat, bütün bu muhalefet ve eleştirilere rağmen, iktidarın siyaset dışındaki yollarla yıpratılmasını, zaafa uğratılmasını, yahut devrilmeye çalışılmasını da asla doğru bulmayız... Hele hele, sırf hükûmetin işi zorlaşsın diye teröre veya haricî saldırılara zerrece musamaha göstermeyiz.
Bu noktada en ufak bir tereddüdü olanlara, 16. Lem’â’daki suâllerin cevabını dikkatle okumalarını tavsiye ederiz. Üstad Bediüzzaman, 1930’lardaki tek parti dönemindeki o ceberrut hükûmetin bile ecnebi entrikalarıyla, yahut haricî saldırılarla yıkılmasına asla tarafdar olmuyor, kesin bir dille bunları reddediyor.
Dolayısıyla, mevcut iktidarın iç ve dış politikadaki bâriz hatalarını görmemiz ve bunları tenkit etmemiz, siyasî iktidarın demokrasi dışı yollarla devrilmesini istediğimiz, yahut böyle şeylere taraf olacağımız anlamına gelmiyor.
* * *
PKK ve benzeri örgütlerin faaliyetlerini, terör saldırılarını şiddetle reddetmemiz, HDP ve benzeri siyasî cereyanların hatalarını eleştirmemiz, Kürt kardeşlerimizin temel hak ve hürriyetlerini görmezden gelmemizi gerektirmez.
Düşünün ki, Nurşin (Güroymak) de dahil, ismi zorla değiştirilmiş daha binlerce il, ilçe, belde ve köyün hakkı-hukuku orta yerde duruyor.
Aynı şekilde, Anayasa’da ve hatta milletvekillerinin yemin metninde bile, kabul edilmesi mümkün olmayan haysiyet kırıcı metinler, ibareler ve kànun maddeleri aynen duruyor.
Terör var veya yok; olur veya olmaz; bu temel hakların, teröre hiç endekslenmeden mutlaka ve mutlaka sağlanması gerekir.
Türk, Kürt, Arap... ayrımı yapılmaksızın, “Milliyetimiz bir vücuttur. Ruhu İslâmiyet, aklı Kur’ân ve imândır” hakikatinin, sonuna kadar takipçisi ve savunucusuyuz.
Fakat, bu savunma ve takibatın silâhla, şiddetle, terörle yapılmasına asla taraftar olmadığımız gibi, hak aramanın da yine müsbet hareket dairesinde ve meşrûiyet içinde kalarak sürdürülmesinden yanayız.
* * *
Türkiye’nin on-on beş yıldır sürdürmekte olduğu Irak, Suriye, Mısır politikalarını doğru, tutarlı ve istikametli bulmuyoruz.
Fakat, bu yöndeki eleştirilerimiz, bizi İsrail, İngiltere, ABD, Rusya, İran ve diğer ecnebilerin politik çizgisine taraf olmamızı gerektirmez.
Ortadoğu’da hükmeden kaosun asıl müsebbibi, ecnebilerin hırsları, bencilce menfaatleri ve İslâm âlemine sıkıntı vermek için oynadıkları satranç oyunlarıdır.
Bizimkilerin zaafı, dolayısıyla etsik ve hataları ise, devlerle satranç oyunlarına aynı ustalıkla mukabele edememeleri; keza, prensipli hareket yerine, ekseriyetle şahsî ve hissî yaklaşımlarda bulunmalarıdır.
* * *
Muhtelif konulara dair bu ifadelerimiz, temenni ederiz ki, bizi anlamakta zorluk çekenlere önemli ölçüde yardımcı olur.
* * *
@salihoglulatif: Bediüzzaman Hazretleri, Türklerle Kürtlerin bin yıllık kardeşliğine zarar gelmemesi için, 1913’teki Bitlis (Şeyh Selim) Hadisesine destek vermez. 1918’deki Kürt-Teâli Cemiyetine yüz vermez. 1925’teki Şeyh Said Hadisesine taraf olmaz.
Özetle: O zât, İttihad-ı İslâma aykırı gördüğü menfî ve zararlı hiç bir cereyana tabi olmadığı gibi, taraftar da olmaz.