Bütün Türkiye’yi sarsan Ankara’daki terör saldırısıyla ilgili sıcağı sıcağına yapılan yorum ve değerlendirmelerin hemen tamamında aşağıdaki türden düzinelerle soru cümleleri yer alıyor:
* Bu saldırıyı kim niçin düzenlemiş olabilir?
* Gayet planlı olduğu anlaşılan bu saldırıyı Türkiye içindeki herhangi bir terör örgütü tek başına mı yaptı, yoksa işin uluslararası bir boyutu da var mı?
* PKK, şiddetli bir reaksiyon dalgası meydana getirmek için, kendine yakın gördüğü insanları hedef seçmiş olabilir mi?
* IŞİD, “Bunlar zaten kâfir” diyerek, kendince bir cihad fetvâsıyla hareket etmiş olabilir mi?
* Terör saldırılarında yakınlarını kaybeden “bomba uzmanı” kimseler, intikam ateşiyle bir misilleme plânı yapmış olabilir mi?
* Esed, taşeron kullanarak Türkiye’ye bir misillemede bulunmuş olabilir mi?
* Moskova, Şam veya Tahran yönetimi, yine taşeron örgüt kullanarak Türkiye’ye gözdağı vermek istemiş olabilir mi?
* Gayet profesyonelce tasarlanıp uygulandığı görülen bu vahşi saldırıyı “derin devlet” denilen heyûlâ düzenlemiş olabilir mi?
* Bu saldırıyı, büyük benzerlik arz ettiği Reyhanlı, Suruç ve Diyarbakır saldırısını yapanlar mı düzenledi?
* Saldırının yaklaşan 1 Kasım seçimleriyle doğrudan bir bağlantısı var mı, yok mu?
* Saldırının seçimleri iptal ettirmeye yönelik bir hedefi var mı?
* Terörden medet umanların Türkiye’yi de Suriye gibi bir ”kanlı pazar yeri”ne çevirme hesapları olabilir mi?
* Ortada herhangi bir güvenlik, ya da bir istihbarat zaafı var mı, yok mu?
Şüphesiz, bu minval üzere sıralanabilecek daha birçok soru işareti var.
* * *
Yukarıda sıralamış olduğumuz soruların cevabını şimdilik hiç kimse net bir şekilde veremez. Esasen, bu tür vak’lar hakkında doğru ve kesin cevapları vermek, çoğu zaman imkânsıza yakın derece zor ve müşkildir.
Çünkü, tetikçi-bombacı ile ölenler arasında doğrudan bir ilişki söz konusu bile değildir.
Arada, pekâlâ maşanın maşası, yahut taşeronun taşeronu da olabilir ki, olayın izi sürülmeye başlandığı anda, bunların bir kısmı harcanır ve daha ileriye gidilmesi imkânsız hale getirilir.
Nitekim, süper devlet ABD’de işlenen “Kennedy cinayeti”nde de durum aynı oldu ve asıl fail, asıl azmettirici bulunamadı, gitti.
Bizde ise, sayılamayacak kadar çok fâili meçhûl cinayet dosyaları var ki, bunların çoğu mürûr-u zamanla kapandı, kapanıyor.
Bütün bu hususları hesaba katarak, ölü-yaralı yüzlerce insanın hayatını karartan Ankara saldırısı hakkında şimdilik şunları söylemek mümkün: Orta yerde elbette ki, istifayı bile gerektirecek seviyede ya güvenlik, ya da bir istihbarat zaafiyeti vardır.
Şayet, yetkililer çıkıp “Hayır, öyle bir şey yok” derlerse, o takdirde ister istemez şu tarz bir iddia kamu vicdanında kuvvet bulmaya başlar: Demek ki, ortada bir devlet ve hükümet zaafiyeti var.
Öyle ya, orta yerde bir zaafiyet yoksa, koca devletin Başkenti’nde böylesine dehşet uyandıran bir terör saldırısı olabilir mi?
Evet, bir bünye sağlamsa, bağışıklık sistemi güçlü-kuvvetli ise, mikroplar, o bünyeyi kolay kolay zaafa düşürüp hasta edemez.
Terör de sosyal bir mikroptur, bir virüstür; millî bünyeyi takattan düşürmek için fırsat kolluyor.
O halde, millet olarak, vatandaşlar olarak, birbirimizle daha fazla kenetlenerek, sosyal bağışıklık sistemini güçlü-kuvvetli hale getirmeliyiz ki, bu tür mikroplara yenik düşmeyelim.
Şimdilik, hepimize lâzım ve elzem olan budur.
ALLAH HAYRETSİN
Mevlidlerin iptal edilmesi
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ve en kanlı terör saldırısı sebebiyle, 11 Ekim Pazar günü Kocatepe Camiinde yapılması plânlanan geleneksel “Bediüzzaman Mevlidi” iptal edildi.
Fakat bu iptal, bu senenin ilk iptal vak’ası değildir.
Yine aynı gerekçeyle, yani artan terör eylemleri sebebiyle, her sene Ağustos ayında Nurs Köyünde düzenlenen “Bediüzzaman Mevlidi” de yapılamadı ve iptal edildi.
Ne diyelim; Allah hayretsin ve zâhiren şer gibi görünen bu mevlid iptallerini de hayra tebdil eylesin.
Bu arada, zahirî sebeplerin ve maniaların yanı sıra, işin mânevî ve kaderî fetvâ cihetini de düşünerek, medâr-ı teselli olacak hakikatli dersleri çıkarmak lâzım.
@salihoglulatif: Ankara Tren Garı önünde vuku bulunan tarihimizin en gaddar, en barbar saldırısıyla ilgili ortada yığınla soru işareti var? Bunların çoğu vüzûha kavuşmayacak türden. Kesin olan bir şey varsa, o da doğrudan devleti, hükûmeti alâkadar eden bir zaafiyet gerçeğidir. Ki, bu da ciddi istifaları iktiza ediyor.