Çeşitli sebeplerden dolayı, hükûmetler, kısmî veya genel af çıkarma ihtiyacını duyarlar.
Bu af politikalarının bir kısmı faydalı, bir kısmı ise zararlı olmuştur. Devlet, kendisine karşı işlenen özellikle “fikir suçları” için af kanunlarının çıkarabilir. Ama, masum vatandaşın hakkını-hukukunu zedeleyen suçlar için af çıkaramaz. Zira, bunlar “kul hakkı”na giriyor ki, bunu Allah da affetmiyor. Evet, bu türden işlenen suçlar için Cenab-ı Hak “Kul hakkı ile bana gelmeyin” diyor.
Meseleyi farklı yönleriyle ele aldığımızda, her şeye rağmen Türkiye’nin bir “kısmî af”fa dair bir özel kanunu çıkarmaya ihtiyacı var. Hatta, bu ihtiyaç, yer yer zaruret derecesine çıkmış olduğunu söylemek dahi mümkün. Sebebini aşağıda izah etmeye çalışalım.
«
Yakın tarihimiz, ara ara çıkarılan gelen ve kısmî “Af Kanunları” örnekleriyle doludur. Tabiî, bunların bir kısmını doğru bulmak, bizim açımızdan mümkün değildir. Meselâ: 14 Eylül 1920’de çıkarılmış olan bir “Men-i Müskirat Kànunu” var. Şani, “Sarhoşluk veren şeylerin önlenmesine dair kanun” maddesi. Bu kanunun çıkmasına Yeşilaycı olarak da bilinen Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey ve arkadaşları (Meclis’teki 2. Grup) öncülük etti. Bilindiği gibi, Ali Şükrü Bey, 1923 yılı Mart ayı sonlarında bir tertibe kurban gitti. Onun öncülüğünde çıkartılan “Men-i Müskirat Kànunu” ise, 11 Aralık 1924’te hem yürürlükten kaldırıldı, hem de bu kanuna muhalefet edenlerin cezaları bütünüyle affedilmiş oldu.
Buna benzer, milletin vicdanına oturmayan daha başka aflar da var. Meselâ, 1974’te “anarşistlerin affı”nı netice veren af kanunu. Meselâ, 22 Aralık 2000’de çıkarılan ve halk arasında “Rahşan Affı” olarak da bilinen hani şu kap-kaç suçunu işleyenlere yönelik çıkarılan af kanunu.
«
Bütün bu sakıncalı olanları bir tarafa bırakacak olursak, ara ara çıkarılan diğer bazı aflar hakkında özet mahiyetinde ve kronolojik olarak şu bilgileri sunabiliriz:
7 Ocak 1922: Hıyanet-i Vataniye Kanunu kapsamında işlenen bazı suçlar için “Kısmî genel af” çıkarıldı.
Cumhuriyetin 10. Yılı Affı: Bu af kanunu, 26 Ekim 1933’te kabul edildi. 1934’ün başından itibaren uygulamaya konuldu. Hapishaneler kısa süre içinde boşaltıldı. (Not: Said Nursî, özellikle bu affın kapsamı dışında tutulmaya çalışıldı. Yüz karası bir uygulama ile…)
14 Temmuz 1950’de de bir “Kısmî genel af” düzenlemesi yapıldı. Demokrat Partinin tek başına iktidara gelmesinin “kader mahkûmları”na bir cemilesi olan bu aftan pekçok vatandaş istifade etti. Onlardan biri de, bundan otuz yıl kadar önce Denizli’de kendisiyle röportaj yaptığımız meşhûr koğuş efesi “Beylerbeyli Süleyman”dır.
İlk koalisyon (AP-CHP) hükümeti, 16 Ekim 1962’de Demokrat Partililer (DP) için kısmî bir af çıkarıldı. Yassıada’daki “Yüksek Adalet Divanı” tarafından mahkûm edilenlerin cezaları kısmen affedilmiş oldu.
CHP-MSP koalisyon hükümeti tarafından da 15 Mayıs 1974’de bir genel af kanunu çıkarıldı. (Af kapsamına anarşist-teröristler de dahil edildi, maalesef.)
Bu meyanda örnekler daha da çoğaltılabilir. Ama, bu kadarı yeterli.
«
Yıllardır gittiğimiz birçok şehirdeki hapishane yetkilileri ve görevlileri ile de bu konuları görüşüyor, konuşuyoruz. Diyebiliriz ki, neredeyse istisnasız olarak hemen tamamının ortaklaşa olarak söylediği şudur: Hapishanelerimiz, istiab haddinden çok fazla sayıda mahkûmlarla dolu bir vaziyettedir. Koğuşlarda kapasitenin yüzde 20-30-40’ın üzerinde bir fazlalık var. Hatta, bazı yerlerde yüzde 50’nin de üzerinde bir doluluk oranından söz edenler oluyor. Bu durum, ister istemez “temel insan hakları”nın çiğnenmesine de yol açıyor. Diğer insanî sıkıntılar da cabası.
Bununla beraber, hapishanelerde çok sayıda “fikir suçu” sebebiyle yatan mahkûmlar var. Başkasına zarar vermemiş, eline silâh almamış, hiç kan dökmemiş, fiiliyatta herhangi bir suça bulaşmamış olduğu hâlde, özetle, sadece fikir ve düşüncesinden dolayı hapis yatanlar için hiç tereddütsüz şekilde kısmî bir af çıkarılabilir. Bu noktada ayrıca bir umumî beklentinin söz konusu olduğunu da bilvesile ifade etmiş olalım.