Hem otoriter, hem de karizmatik olan liderler, yol arkadaşlarıyla yolun sonuna kadar birlikte gitmezler, gidemezler.
Hemen her etapta, bir veya birkaç arkadaşını ya harcayıp diskalifiye ederler, ya yol üstünde bırakır veya bir bahane ile yolun dışına ittirip atarlar. Bazen de onları çok ağır şekilde cezalandırma cihetine giderler.
Bu hal, şahıs merkezli otoriter yapılanmaların kaçınılmaz bir neticesi gibi görünüyor. Bilhassa günümüz dünyasında.
Nitekim, yakın tarihimizde yaşanan çarpıcı bazı örnekler de, gidişatın bu yönde olduğunu bâriz şekilde teyid ederek gösteriyor.
İşte, size iki-üç misâl...
* * *
Millî Mücadeleyi başlatmak için 29 Nisan 1919’da Trabzon’a çıkan Kâzım Karabekir’in ardından, M. Kemal ve beraberindekiler de 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak bastılar.
Bu “Millî Mücadele yolu”na birlikte çıkan meşhurların arasında, ayrıca Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Paşa gibi önemli şahsiyetler de vardı.
İstiklâl Harbi boyunca birlikte hareket eden ve aynı yolu beraber yürüyen bu şöhretler, aradan daha beş sene bile geçmeden yollarını ayırmak mecburiyetinde kaldılar.
1925’e gelindiğinde, M. Kemal, “Amasya Tamimi”nde ismi ve imzası bulunan diğer yol arkadaşlarının tamamını dışlayıp diskalifiye etti. Hatta, 1926’da onları idamla yargılatıp türlü cezalara çarptırdı. En ağır cezalardan biri de, onların hem Ankara’dan, hem de siyasetten uzaklaştırılmasıydı.
Yani, vatanın kurtuluşu ve milletin selâmeti için hayatını ortaya koyan Millî Mücadelenin kahraman kumandanları, 1925’ten sonra kabuğuna çekilmeye ve olup bitenleri uzaktan seyretmeye mecbur kaldılar.
M. Kemal, 1937’de en yakın arkadaşı olan İsmet Paşa’yı da defterden sildi ve onu siyasetin dışına iterek, yerine Celal Bayar’ı getirdi.
* * *
M. Kemal’den sonra, saklandığı yerden çıkıp onun makamına geçen İsmet Paşa da, aynı metedu uyguladı.
Yıllar önce (1921) Çerkez Ethem’i ittire ittire sınırdışı ettiren İnönü, kendisini Cumhurbaşkanı seçtiren yol arkadaşlarına aynı muameleyi çekti. 1939’da önce Celal Bayar’ı, 1944’te de Fevzi Paşa’yı harcayarak, onları siyaseten diskalifiye etmeyi başardı.
* * *
Siyasette, günümüzün en otoriter ve en karizmatik şahsiyeti ise, hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’dır.
Nitekim, o da aynı yolda beraber yürüdüğü ve aynı yağmurlarda birlikte ıslandığı yakın dâvâ arkadaşlarından Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu ve diğer bazılarını yolda bırakma, yolun dışına itme, en azından siyaseten pasifize veya diskalifiye etme cihetine gitti.
Bakalım, bundan sonra devir ve devran ne gösterecek...
GÜNÜN TARİHİ: 25 Mayıs 1895
Mecelle’nin mimarı A. Cevdet Paşa
Osmanlı tarihinin en hacimli hukuk projesi olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nin mimarı olarak bilinen Ahmed Cevdet Paşa, 25 Mayıs 1895’te Hakk’ın rahmetine kavuştu. Mezarı, Fatih Camii haziresinde bulunuyor.
Kısa Biyografisi
1822 Lofça (Bulgaristan) doğumlu olan Cevdet Paşa Osmanlı medeniyetinin yetiştirmiş olduğu büyük âlim, tarihçi, hukukçu ve devlet adamlarından biridir.
Muhtelif konulara dair pekçok eser telif etmiş olmakla beraber, en çok bilinen, “Mecelle”nin yanı sıra 12 ciltlik “Tarih-i Cevdet” ve yine 12 bölümlük “Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ” isimli eserleridir.
Burada onun tarihçe-i hayatından ve muhtelif eserlerinden genişçe söz etmek mümkün olmadığından, onun bir heyetle birlikte “İslâm Fıkhı”na dayalı olarak vücuda getirmiş olduğu Mecelle üzerinde bir parça durmak istiyoruz.
MECELLE
Bir "kànunlar mecmuası" mânâsını taşıyan Mecelle'nin tam ismi "Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye"dir.
Osmanlı tarihinin en ciddî ve en hacimli hukuk projesi olan Mecelle'nin hazırlanması için, 1868'de büyük âlim Cevdet Paşa’nın başkanlığında bir ilmî heyet teşkil edildi. Bu heyet, yaklaşık on yıl müddetle çalışarak, ortaya muazzam bir eser koydular.
1878'e kadar ancak tamamlanabilen ve bilâhare bazı şerhlerle zenginleştirilen bu büyük hukuk mecmuası, "Mukaddime" kısmı hariç olmak üzere 16 bölümden müteşekkil olup tamamı 1851 maddeyi ihtiva ediyor.
İslâm hukukuna ters düşmeyecek şekilde hazırlanan Mecelle'nin, özellikle şu temel meseleler hakkında sağlam hukukî ölçüleri ihdas ettiği söylenebilir: Şirket, vekâlet, kefâlet, ticaret, emanet, mülkiyet, içtihad, sulh, ibrâ, kira akdi, karz (borç), kâr, zarar, icâre, havale, rehin, hibe, teberru, gasp, itlâf, ikrah, beyyinât (delil, ispat), kaza, zaruret, örf–adet, nikâh, vasiyet, vesâire...
Yaklaşık 50 sene yürürlükte kalan ve bilhassa "medenî hukuk" sahasında esas alınarak onunla amel edilen Mecelle'nin Mukaddimesinde, umumî hükümlere ve kaidelere dair olmak üzere ayrıca 100 ana madde yer alır. Bu 100 maddelik kısım "Mecelle'nin Küllî Kaideleri" olup, günümüz tabiriyle "Genel Prensipler"i ihtiva etmektedir.
İşte, o yüz maddelik "Mecellenin Küllî Kâideleri"nden meşhûr olmuş ve halen de sosyo-kültürel hayatta etkisini hissettiren maddelerden birkaçı: Beraat-ı zimmet asıldır... Def-i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır... Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur... Tevehhüme i’tibâr yoktur... Alması memnu' olan şeyin vermesi dahi memnu' olur... Kelâmda asıl olan mânâ-yı hakikîdir... Zarûretler, memnu’ olan şeyleri mübâh kılar... Mâni zâil oldukda, memnu’ avdet eder... Hatâsı zâhir olan zanna itibar yoktur... Kişi kendi ikrarıyla muaheze olunur.
4 Ekim 1926'ya kadar az-çok tatbik edilmeye çalışılan Mecelle’nin hükümleri, bu tarihten sonra resmen geçersiz sayılarak, olduğu gibi tercüme edilen "İsviçre Medenî Kànunu", uyduruk "Türk Medenî Kànunu" ismiyle yürürlüğe konuldu.
@salihoglulatif: A. Davutoğlu, diplomasiye dair Stratejik Derinlik isimli kitabın yazarı. Büyük ihtimalle, başına gelen defakto azlin stratejik derinliğini kendi de hesaplayabilmiş değildi.