Alabildiğine sarsıntılı, çalkantılı bir zamanda yaşıyoruz.
Mânâ gözü ile bakanlar, bu zamanı “Dehşetli âhirzaman, helâket ve felâket asrı” diye nitelemişler.
Bu sebeple, en sağlam, en güvenilir diye bilinen zâtlar bile, bu zamanın sarsıntılarından nasibini alıyor.
Tek başına durarak, münferit kalarak “Ne münasebet! Ben gayet sağlam duruyorum. Hiç de sarsılmıyorum. Kendime güvenim tamdır” şeklinde sözler sarf eden kasıntılı kimseler, aslında öncelikle kendini kandırıyor ve inandırıcılığını da kaybediyor.
Hatta, gitgide yalnızlaşıyorlar.
Ama, buna rağmen, iradesi örselenmiş, pörsümüş, zaafa uğramış bazı kimseler yine de gidip “tek adam”a bağlanabiliyor, körükörüne şahıs peşinde koşup ömrünü boş yere tüketebiliyor.
Ne zaman ki, perestiş ettikleri o şahıs ölse, yahut tökezleyip düşse, kısmen fire veren şahısperestler de koro halinde “Kral öldü, yaşasın kral” teranesiyle, eski huylarını yeni kral döneminde de aynen devam ettirirler; tâ ki, canları çıkana kadar...
Eskiden lokal idi, şimdi genel
Gerek sosyal ve gerekse siyasî sarsıntıların tesir gücü, dünden bugüne çok değişti.
Ulaşım ve iletişimin zayıf olduğu eski zamanlarda, dünyanın neresinde nelerin olup bittiğini bilen, duyan olmazdı. Bilgiler çok yavaş ve sathi şekilde yayılırdı.
Şu iletişim çağında ise, dünyanın en uzak, en ücrâ bir köşesinde vuku bulan hemen her şey, ses ve görüntüsüyle birlikte ânında kaydedilip yayılıyor ve kısa sürede dünyanın tamamını dolaşabiliyor.
Görüntülere şahit olanlar ise, uzak-yakın demeden, olan-bitenden ciddî şekilde etkilenebiliyor.
İşte, bu hızlı iletişim ve etkileşim sayesinde, bir yerdeki dalgalanma, bir başka yerdeki kişi ve toplumlarda da ister istemez sarsıcı etkiler meydana getirebiliyor.
Sosyal, siyasî veya askerî hadiseler bir yana, ekonomik, yani iktisadî dalgalanmalar dahi, bazan bir gün içinde yer küresinin etrafında tur atabiliyor ve dünya piyasalarını ciddî şekilde etkileyebiliyor.
Eskiden, bunların hiçbiri yoktu.
* * *
“Helâket ve felâket asrı”ndan evvelki ölümlü vak’aların karakteristik özelliği de bir hayli farklıydı.
Meselâ, şimdiki gibi âni ve toplu ölümler pek yoktu. Hasta yatağında, yahut ölüm döşeğindeki yatma süresi hayli uzundu. Çok sayıdaki ölüm vak’alarının ise, çoğu ya deprem, ya da savaş günlerinde meydana gelirdi.
Çağımızda ise, ânî ve kitlevî ölümlere ayrıca şu sebepler de eklendi: Kalp krizi, beyin kanaması, intihar, intihar saldırısı, cinnet vak’aları, yangın, patlama, iş kazası, trafik kazası, tsunami, nükleer kaza, kaçak işçi fâciaları, terör saldırıları, mayınlı tuzak, canlı bomba, ayarlı bomba, iç savaş, vesaire vesaire...
Hadsiz metanet, fedakârlık...
İşte, yukarıda sıralamış olduğumuz mahiyetteki ölüm ve yıkım tesiri yüksek hadiselerin yaşandığı şu dehşetli zamana işareten, Üstad Bediüzzaman’ın kullandığı ifade şöyledir: “Hayatı ve cihanı sarsan hadiseler ve cereyanlar...”
Bu zamandaki hadiseler ve cereyanların dehşet verecek derece de sarsıcı olduğu içindir ki, Hz. Üstad, bu durum karşısında talebelerine şu tavsiyelerde bulunur: “Kardeşlerim! Bu zamanda, ...hadsiz bir metanet ve itidâl-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşımak gerektir.” (Kastamonu Lâhikası, s. 15)
“Hadsiz metanet, itidâl-i dem ve nihayetsiz fedakârlık” gibi fevkalâde meziyetlerin, bu zamanda bir tek şahısta toplandığını düşünmek, doğrusu zamanı tanımamak ve dehşetli hadiselerin hakikî mahiyetini bilmemektir.
Esasında, bu gerçeği bilmeyenlerdir ki, şahıslara olağanüstü kıymetler biçer, onları erişilmez dehâlar sûretinde gösterip reklâm ederler.
Oysa, artık dâhîlerin bile, şiddetli tazyiklere tek başına dayamayacağı ve sarsıcı hadiselere mukavemet edemeyeceği geçmiş bütün zamanlardan farklı bir çağda yaşıyoruz.
Günümüzde, artık şahıslar değil, şahs-ı manevî hükmediyor; keza, neticeleri liderler değil, cereyanlar belirliyor.
Şöhretli şahıslar ise, bugün daha çok menfî neticeleri hasıl etmek için ve hakikatlerin tabandaki kitleler tarafından tam mânâsıyla idrak edilmemesi maksadıyla bir tür perde olarak kullanılıyor.
Velhasıl, bu zamanda “Ben yanılmam, ben sarsılmam” diyen kimseler, aslında hem yanılıyor, hem de fenâ halde yanıltıyor.
Meşrû muhabbetin ötesine geçerek, şahıslara fazlasıyla perestiş edenlerin artık uyanması, intibaha gelmesi duâ ve temennisiyle...
***
@salihoglulatif: İçinde bulunduğumuz zaman öylesine dehşetli ve hadiseler öylesine sarsıcı ki, bunun karşısında şahıslar tek başına asla duramaz. Bu gerçeğin aksini iddia edenler, doğrusu hem yanılıyor, hem de kitleleri fenâ halde yanıltıyorlar.