GÜNÜN TARİHİ: 7-8 Şubat 1923
Evlilik meselesi için İzmir’e gelen M. Kemal, Latife Hanımla 1923 senesi 29 Ocak günü nikâh masasına oturdu. Bu resmî nikâhın şahitlerinden biri Fevzi Paşa, diğeri ise Karabekir Paşa idi.
Aynı günlerde, Birinci Lozan Konferansı henüz devam ediyordu. 4 Şubat’ta, görüşmelerin kesintiye uğradığı haberi geldi.
M. Kemal ve beraberindeki üst düzey yöneticiler ve komutanlar, 7-8 Şubat günlerini Balıkesir’de geçirdiler. Burada yaşananları, heyette bulunan Kâzım Karabekir’in “Günlükler”inden takip edelim: “7 Şubat’ta (1923, Çarşamba günü) Ulucami’de (Zağnospaşa Camii) öğle namazını kalabalık bir cemaatle kıldık. Sonra mevlid okundu. Bundan sonra da M. Kemal Paşa minbere çıkarak hutbe okudu. En mutaassıp bir hocanın söyleyemeyeceklerini söyledi: ‘Dinimiz son ve ekmel dindir. Kànun-i Esâsî (Anayasa), Kur’ân-ı Azimüşşân’daki nüsûstur/nâsslardır.’”
Burada verilen mesaj şudur: Yakında kuracağımız devletin anayasası, doğrudan doğruya Kur’ân’daki nâsslara, hükümlere dayanacak.
* * *
Uğur Mumcu, kendi elinde bulunan nüshadaki Karabekir’e ait notlara istinaden yazdığı “Kâzım Karabekir Anlatıyor” isimli kitapta yine onun kaleminden şu ifadeleri aktarıyor: “Hutbede, gerek mutaassıp bir dil ve edâ ile İslâmiyeti ele alması ve gerekse siyasî bir fırka teşkiline ve onun başına geçmeye karar verdiğini ilân etmesi, bende şu kanaati tamamladı: Napolyon, vaktiyle Başkomutanlıktan nasıl bir fırka (parti) ile imparatorluğa çıkmışsa, şimdi Mustafa Kemal Paşa da aynı sûrette Başkomutanlıktan tek fırka (tek parti) ile—karşı gelmekliğime rağmen—Hilâfet ve Saltanatı inhisarına almak mefkûresine yürüyecektir. Bu yolda benim vatan ve millete karşı vazifem, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da bu tehlikeli yolun önüne geçmek olacaktır. Şüphesiz ki, samimiyet ve ikna ile sonuna kadar uğraşmak ve mümkün olmazsa cephe almakla.”
Karabekir Paşa, burada dile getirmiş olduğu “merdâne tavrı”nda sebat eder. Lozan görüşmelerinin bitiminden ve alınan kararların Millet Meclisi’nde kabul edilmesinden hemen sonraki ilk hükûmet icraatinin “Hilâfeti kaldırmak, Medreseleri kapatmak ve İslâm dinini hayattan silmekle tamamen dinsiz bir nesil yetiştirmek” olduğunu görünce, yakın arkadaşlarıyla birlikte hemen harekete geçer ve Halk Fırkasına karşı bir siyasî cephe mânasında (TCF) Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurarak bu partinin başına geçer.
Ne var ki, bu harekette çok geç kalınmıştır. Zira, artık iş işten geçmiş ve atı alan Üsküdar’a çoktan geçmiştir: Üstelik, hem TCF’nin, hem de parti mensuplarının başına gelmeyen ezâ-cefâ kalmadı.
* * *
M. Kemal Paşa, Balıkesir’de verdiği hutbeden sonra Karabekir’in fikrini öğrenmek ister. Bu safhayı da şu şekilde anlatır, Karabekir Paşa: “Akşam, M. Kemal Paşa bugünkü beyanatını nasıl bulduğumu sordu. Ben de dedim ki: ‘Dünya işlerini camilere soktuğumuzun acısını çektiğimiz yetmez mi paşam? Millî işlerimizi neden yine camilere sokuyoruz? Ve neden siz Başkumandan olduğunuz halde, dinle, hilâfetle bir din adamı gibi, hatta daha ileri giderek meşgul oluyorsunuz? Münevverlerimiz, haklı olarak bu gidişi iyi telâkki etmeyeceği gibi, bu yol da esasen tehlikelidir... Paşam, görüyorum ki, siz din ve hilâfet kuvvetlerine çok ehemmiyet veriyorsunuz. Şu halde, muhafazakârlara (statükoculara) dayanmak istiyorsunuz. Türk milleti teceddüde muhtaçtır. Ve bunu da uzmanlarla başarabiliriz. Din, vicdan kanaatidir; münakaşaya gelmez. İlim adamı olan bizlerin ve hele sizin bunu (dinî konuları) ele almanızı katiyen doğru bulmuyorum.’
“M. Kemal Paşa, mütalâalarımı samimî karşıladı. Ertesi gün yaverleriyle şu ifadesini bildirdi: ‘Ben, Karabekir’in bana bu kadar samimî olduğunu zannetmediğimden çok çekişeceğimizi tahmin ediyordum. Halbuki o çok açık yürekli ve candan insanmış. Beraber çalışacağımızı görerek memnun oluyorum.” (Age, s. 67)
Din, Kur’ân, Peygamber...
Uğur Mumcu’nun “Karabekir Anlatıyor” isimli kitabının yanı sıra, daha başka kaynaklarda da yer alan M. Kemal’in din, Kur’ân, Türkler, Araplar ve Hz. Muhammed ile ilgili bazı sözlerini kaynaklarıyla birlikte naklederek fikriyatını daha iyi tanımaya çalışalım.
"Evet Karabekir! Arapoğlunun (Hz. Muhammed’in) yavelerini (atmasyonlarını) Türk oğullarına öğretmek için, Kur’ân’ı Türkçeye tercüme ettireceğim ve öyle okutturacağım ki, budalalık edip aldanmaya devam etmesinler." (Emre Yayınlarından Paşaların Kavgası, s. 159)
"Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerinin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur." (Afet İnan, Atatürk'ün El Yazmaları)
"Tabiat insanları türetti ve onları kendisine taptırdı. Tabiatın herşeyden büyük ve herşey olduğu anlaşıldıkça, tabiatın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı." (E. Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler)
"Türkler, Arap-İslâm dinini kabul etmeden evvel büyük bir milletti. Bu dini kabul ettikten sonra, Türk milletinin millî rabıtaları gevşedi. Millî hisleri ve heyecanı uyuştu." (Afet İnan, Medeni Bilgiler, 1937 basımı, s. 12)
"Türk milleti, bir kelimesinin anlamını bilmediği halde, Kur’ân'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü." (Afet İnan, Atatürk'ün El Yazmaları, 1998 baskılı TTKY, s. 365)
"Dini ve namusu olanlar kazanamaz, fakir kalmaya mahkûmdur. Önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz." (U. Mumcu, Karabekir Anlatıyor, s. 84)
* * *
Karabekir, Ramazan ayı başında Ankara’ya geldiğini, M. Kemal’i ziyaret için ikindi vakti Çankaya Köşkü’ne gittiğini ve ortada bir “işret sofrası”nın kurulu olduğunu görünce de, hayretler içinde “Paşam, bu ne hal?” dediğini, yine Günlükler’de naklediyor.
“Balıkesir Hutbesi”nde duydukları ile Ramazan ayında Çankaya’da kurulan o “işret sofrası”nı dünyasında bağdaştıramayan Karabekir, adeta şoke oluyor ve ondan sonra yıllardır birlikte çalıştığı silâh ve siyaset arkadaşlarını yeniden tanımaya yöneliyor.