Sadrâzam Kâmil Paşa (1833-Kasım 1913) hükümetinin pasifliğine daha fazla dayanamayan İttihat-Terakki Cemiyeti merkezi, bir hükümet darbesi plânladı.
Cemiyet merkezinde gizlice toplanan İttihatçıların ileri gelenleri, bu işe Enver Paşa’yı uygun gördü. Hazırlıklar da ona yapıldı.
23 Ocak 1913 günü beyaz bir ata binen Enver Paşa ve beraberindekiler, cemiyetin Nuruosmaniye’deki merkezinden Babıali’ye doğru harekete geçti.
Bu tarihî hadisenin arkasındaki asıl çekişmenin sebebi, ordunun siyasete bulaşması ve bu zehirle serseme dönmesiydi. Askerî cenâh, İttihatçı ile Halaskârân Zâbitân grupları arasında bölünmüş durumdaydı. Biri diğerinin yardımına gitmiyor, dahası bir diğerinin yıpranmasını, hatta düşmana karşı mağlûp düşmesini istiyordu.
Görünürde ise, başarısız ve sürekli toplantı halinde olan bir kabine vardı. Nitekim, baskın planı da bu noktada temerküz etti.
* * *
Genel durum: 1911'deki Osmanlı-İtalyan Savaşı neticesi, Ege Denizi’ndeki adalar kaybedilmişti. Bir sene sonra patlak veren I. Balkan Savaşı da mağlûbiyetle neticelenerek, Edirne şehri Bulgarların eline geçti. Bir avuç Bulgar askeri, hiçbir çatışma yaşanmaksızın koca Osmanlı ordusunu tâ Çatalca önlerine kadar geriletti.
Bu fecî mağlûbiyet ve gerilemenin en mühim sebeplerinden biri "siyasetin orduya bulaştırılması", diğeri ise ordunun modernize edilememesidir.
İttihatçı komitacılar, bu durum karşısında dehşetli bir propaganda ile yaşanan fecâatin bütün vebâlini kendilerinden olmayan Kâmil Paşa ve kabinesine yüklemeye çalıştılar: "Kâmil Paşa hükümeti, Edirne'yi sattığı gibi, Adaları da düşmana peşkeş etti" demeye getirdiler.
* * *
23 Ocak’ta yapılacak darbe için hükümet merkezi olan Babıali’de de, gerekli bazı tedbirler önceden gizlice alınmıştı.
Binbaşı Enver Bey, arkasından yaklaşık 200 kadar bir kalabalıkla Bâbıâli'deki hükümet merkezine geldi.
Hükümet binası önüne varıldığında, kalabalık daha da artmış durumdaydı. Ortalığı bir anda ‘‘Yaşasın millet! Yaşasın Enver!’’ sadâları kapladı.
Kabine, kelimenin tam anlamıyla gafil avlandı. Hemen hiç çatışma yaşanmadan, Enver Paşa, Babıali’deki hükümet binasına (şimdiki valilik binası) gayet rahat bir şekilde gelip girdi.
Yapılan baskın hareketi esnasında, bazı mühim şahsiyetler tetikçilerin kurşunlarına hedef oldu: İttihatçılardan Mustafa Necip, polis komiseri Celal Bey ile Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa, yaşanan kargaşa esnasında vurularak vefat ettiler.
Enver Paşa da, Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Kâmil Paşa’nın makamına girip, kafasına tabanca dayadı ve sert bir ifadeyle milletin kendisini istemediğini, mutlaka istifa etmesi gerektiğini söyledi.
Kâmil Paşa, maruz kaldığı baskı sebebiyle istifaya mecbur kaldığını padişaha hitaben yazarak, Sadâret makamından ayrıldı.
Aynı gün, Sadâret makamına Hareket Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa getirildi.
Ne var ki, doymak bilmez hırslarını tatmin edemeyen İttihatçı komitacılar, birkaç ay sonra kendilerinden olan Şevket Paşayı da bir sûikast neticesi öldürerek, iktidar nimetinden daha fazla menfaat kapmanın hesabı içinde bulunduklarını tarihe yazdırmış oldular.
* * *
Bâbıâli Baskınını yapanlar, Meclis’i değil, acziyet içinde gördükleri bir hükümeti hedef almıştı.
Bu maksatla yapılan baskın, bir derece hedefine ulaştı.
Nitekim, kısa bir süre sonra Edirne Bulgarlardan geri alındı. Ancak, dahilî ve haricî sıkıntılar yine de bitmedi; aksine, katlanarak devam etti. Zira, birikmiş büyük hata ve günahlarımız vardı.
Bu hata ve günahlar, ülkeyi hem II. Balkan Harbine, hem I. Dünya Savaşına sürükledi; hemen ardından, bu necip milleti İstiklâl Harbiyle karşı karşıya getirmiş oldu.
@salihoglulatif:
Demokratlık üçe ayrılır:
1- Sözde demokratlık, görünürde demokrat olmak.
2- Lokal demokratlık, kendine demokrat, münferit demokratlık.
3- Ahrar-Demokrat, Misyona hizmeti meslek ittihaz eden demokratlık.