İstanbul’daki hiçbir cami Ayasofya’nın yerini tutmaz ve tutamaz...
Aynı şekilde, hiçbir “Fetih kutlaması”, Ayasofya Camiinin ibadete açılması yönünde atılacak adımlardan daha mühim, daha büyük, daha makbul bir hizmet olamaz.
Zira, bu mâbet, sadece “Fethin Sembolü” değil, aynı zamanda, Peygamber müjdesine mazhar olmuş o “Feth-i Mübin”in âdeta kıblesi, Kâbesi mânasındadır.
Hicretin 8. senesinde, Mekke şehri fethedildiği gün, nasıl ilk iş olarak içindeki putlar temizlenip kıblegâh haline getirildi ise, İstanbul şehrinin fethedildi gün de, Ayasofya kilise olmaktan çıkarılıp cami haline getirildi.
Kısa süre sonra kendi adına bir vakıf kuran Fatih Sultan Mehmed, camiye çevirmiş olduğu Ayasofya hakkında, ayrıca vakfiyeye şu ifadeleri yazdırdı: “Camiye çevirmiş olduğum bu mâbedi her kim bir başka şekle tebdil ederse, Allah'ın, meleklerin ve insanların lâneti onun üzerine olsun! Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiç kimse bulunmasın!"
* * *
Hıristiyanlığın İslâmiyete devir-teslimi mâna ve mahiyetini de taşıyan Ayasofya, beş asra yakın süreyle mâbed olarak kaldı. 1930’da ise, restorasyon yapılacağı bahanesiyle, ne yazık ki ibadete kapatıldı.
Üç-dört sene sonra ise, ne kiliseye çevrildi, ne de cami olarak bırakıldı; uyduruk bir “Bakanlar Kurulu Kararı”yla müzeye çevrildi: Kànun nazarında hâlâ cami, fiilî olarak ise müze...
Bu tuhaflığı insanlarımıza ve dünyaya anlatmanın mümkinatı görünmüyor. Onun içindir ki, işbaşına gelen hemen her idareci, bu konuda susmayı, en azından geçiştirmeyi tercih ediyor.
Oysa, hem fethin, hem de hâkimiyetin bir sembolü olan Ayasofya, bu vaziyeti hak etmiyor.
* * *
Ayasofya Camiinin, günün birinde yine ibadete açılacağına inanıyor ve bu ümitle istikbâle bakıyoruz.
Şimdiki sıkıntı, işbaşına gelinceye ve dizginleri eline alıncaya kadar Ayasofya üzerinden siyasî propaganda yapanların, daha sonraları çark etmesi ve bu büyük dâvâyı yok sayması veyahut sulandırmaya çalışmasıdır.
Evet, evet, bin kere evet... İstanbul’un fethini büyük ve gösterişli mitinglerle kutlayıp Ayasofya’yı hatırlamamak, nutuklar atıp ibadete açılmasından hiç söz etmemek, bu büyük dâvâyı ya kasten unutturmak, ya da kasten sulandırmaktır.
Lütfen, kimse gözboyamacılıkla iştigal etmesin.
Lütfen, hiç kimse Ayasofya’yı geri plâna iterek, şaşaalı başka faaliyetlerle milleti oyalamaya kalkışmasın.
Mahzun mâbed Ayasofya’yı kendi haline bırakarak, hele hele Fetih yıldönümlerinde başka şeyleri ön plâna çıkarmak, bize hiç de samimi ve ciddiye alınır bir hizmet olarak görünmüyor.
Oyalama ve unutturma taktikleri bu minvâl üzere devam edip giderse, korkarız ki bu iş gayretullaha dokunur ve üzerimize dehşetli musibetlerin celbine bir sebep teşkil eder.
Cenâb-ı Hak, millete şuur, baştakilere de feraset, cesaret ve samimiyet ihsan eylesin.
GÜNÜN TARİHİ: 31 Mayıs 1983
“Büyük Türkiye”ye ağır darbe
Adalet Partisinin devamı mahiyetinde 11 gün evvel kurulan Büyük Türkiye Partisi (BTP), 12 Eylül Cuntasının emriyle kapatıldı.
Partiler, normal şartlarda mahkemelerin kararıyla kapatılır. Ama, BTP hakkında çok farklı bir durum yaşandı.
Adalet Patisinin devamı mahiyetinde kurulan ve 31 Mayıs 1983’te kapatılan Büyük Türkiye Partisinin başına emekli Org. Ali Fethi Esener (solda) getirildi.
12 Eylül Darbesinin üstelik üçüncü yılında kurulan bu parti, darbe konseyi tarafından hiç mahkemeye bile lüzum görülmeden, tamamen keyfî bir emirle kapatılmış oldu.
Bununla da iktifa etmeyen darbe cuntası, Büyük Türkiye Partisine doğrudan veya dolaylı destek veren siyasileri de cezalandırma cihetine gitti.
Bu konudaki gelişmelerin seyri, kısaca şöyle oldu:
Kendine Millî Güvenlik Konseyi ismini takan Darbe Cuntası, 1983 yılı Mayıs ayı başlarında siyasî partilerin kurulmasına izin verdi. Bunun üzerine, diğer bazı partilerle birlikte BTP de 20 Mayıs 1983'te kuruluşun tamamlayarak resmî başvuruda bulundu.
Amblemi sağ el olan bu partinin başına emekli Orgeneral Ali Fethi Esener getirildi.
Partinin kuruluş çalışmaları ise, 12 Eylül'ün yasaklılarından ve Demirel ile yakınlığı bilinen Hüsamettin Cindoruk, Mehmet Gölhan, Necmettin Cevheri, Nahit Menteşe ve diğer bazı eski AP yöneticileri yürütüyordu.
Resmî kuruluşun hemen ardından, AP'li eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ve 143 arkadaşı da partiye katıldı.
Darbe Konseyi, BTP “Eski bir siyasi partinin devamı olduğu”nu gerekçe göstererek, 31 Mayıs tarih ve 79 sayılı bir kararla bu partiyi cebren kapattırdı.
Ayrıca, BTP kurucularının, MGK'nın yazılı izni olmaksızın yeni bir partinin kurucusu olmaları, bir partinin herhangi bir kademesinde görev almaları, seçimlerde aday olmaları da yasaklandı
Bu arada, partinin kurucularından olan Hüsamettin Cindoruk ve Mehmet Gölhan ile Süleyman Demirel ve İhsan Sabri Çağlayangil, 2 Haziran günü itibariyle Çanakkale, Zincirbozan'da zorunlu ikamete tabi tutuldu. Mecburî ikamet, tâ 1 Ekim 1983’e kadar devam etti.
Bu süre zarfında, aynı partinin yerine Doğru Yol Partisi kuruldu. Ancak, Cunta idaresi bu partinin seçimlere katılma hakkını da veto ederek, demokrasiye bir darbe daha vurmuş oldu.