Herkes için önemli ve öncelikli olan mesele, kendi rengi, kimliği ve kişiliğidir.
Hakikî terakki, daimî huzur, vicdanî rahatlık, ancak bu sûretle mümkün olur, yahut temin edilebilir.
Aksi yöndeki bir hareketle, başkasına özenmek, başkasını taklide yönelmek, başkasına benzemeye çalışmakla, gerçek anlamda ne terakki olur, ne de bir içhuzuru sağlanabilir.
* * *
Aynı şekilde, kendi doğrularını lisânen söylemeyi ve fiilen yaşamayı geri plânda tutarak, mütemadiyen başkasının doğrularını veyahut yanlışlarını dillendirip durmak da kimseye bir kemâlât kazandırmaz.
Kim hangi fikirde ise, ağırlıklı şekilde onu yazıp söylemeli. Kim hangi inanç ve itikâdın sahibi ise, yine onu yaşamaya ve yansıtmaya çalışmalı.
Tutarlılık, samimiyet, ciddiyet bundadır ve bunlarla ölçülür.
Böyle yapmayıp, yani kim olduğunu, neye inandığını değil de, adeta kim olmadığını ve neye inanmadığını söyleyip duranın kimliği gibi, kişiliği de şüpheli olup esaslı şekilde sorgulamayı gerektirir.
Öyle ya, kendini es geçerek veya unutarak hep başkasından söz eden kimse, ister istemez şu tarz sorgulamalara hedef olur: “İyi de kardeşim, sen kimsin? Neyi savunuyorsun? Kime ve neye hizmet ediyorsun? Hele önce seni bir tanıyalım; duygularını, düşüncelerini, konulara yaklaşım tarzını bir bilelim...”
* * *
Şüphesiz, herkesin bir konuda farklı düşünmek gibi, eleştirmek hakkı da vardır. Bu noktada herhangi bir sıkıntı yok. Sıkıntının çekilmez, katlanılmaz olanı, bir konu hakkında kendi fikrini, kendi yaklaşım tarzını hiç söylemeyip, her defasında başkasının söylediklerini nakledip onların sözlerine sürekli eleştirel manada, yani hep “tenkidkârâne” konuşup durma alışkanlığında yatıyor. Asıl bunu terk etmeli...
İnsanlar değil, fikirler çatışsın
Herkes kendi orijinalitesi ile yaşamalı. İnandığı ve savunduğu temel fikirlerini hür ve serbest şekilde dile getirmeli.
Aykırı da olsa, serd edilen fikirlere saygı duyulmalı. Aynı saygı ve nezaket çerçevesi içinde cevaplar da verilmeli, verilebilmeli.
Farklı fikirlerin hür zeminde çatışmasına fırsat verilmeli, imkân tanımalı. Buna fırsat verilmediği, yani zıt fikirler serbestçe çatıştırılamadığı takdirde, bu kez insanlar geriliyor ve birbirlerini kırıp dökmeye başlıyor. Gerilimin tırmanması aşamasında, ne yazık ki, silâhlar da kullanılıyor ve daha başka şiddet yöntemlerine de başvurulabiliyor.
Bütün bu menfiliklerin önüne geçmek ve medenî çerçevede diyalogları sürdürebilmek için, hürriyet ve demokrasi nimetinden âzamî derecede istifade etmenin yoluna bakmalı.
Hür ve demokratik zeminde dillendirilen zıt fikirlerin çatışmasıyla, hiç şüphesiz hakikat pırıltıları tecelli eder. Aynı şekilde, zayıf, çürük ve demode olmuş fikirler, mücadele meydanını terk etmeye mecbur kalır.
* * *
Demek ki, ne olursa olsun ve kim ne derse desin, yahut nasıl yorumlarsa yorumlasın, önemli ve öncelikli olan, kişinin kendi has fikirleri ve öz değerleridir. Bunları açık yüreklilikle söylemekten ve fiilen yaşamaktan asla çekinilmemeli. Çekinme, utanma ile kendini gizleme cihetine gitmenin hiçbir değeri ve yararı yoktur.
Herkesin, yani her farklı fikir sahibinin aynı serbestlik ve cesaretlilik içinde kendini ifade etmesi, dolayısıyla fikirlerin birbiriyle çatıştırılması, hem şimdiki insanlara, hem gelecek nesillere büyük bir iyilik yapılmış olur. İnsanlar, bu sûretle yanlış veya zararlı fikirlerin hamallığından kurtulur; kanat vazifesi gören doğru, faydalı, isabetli fikirlerin enerjisiyle yükselmeye başlar.
Evet, insanlar değil, farklı fikirler çatışsın. Zira, fikirlerin çatışmadığı yerde, ne yazık ki insanlar zamanla çatışmaya ve birbirini kırmaya yöneliyor.
Böylesi durumlarda, kutuplaşmalar daha bir keskinleşirken, hakikat pırıltıları ise sönmeye ve gizlenmeye yüz tutuyor.
İşte, bu menfi gidişatı tersine çevirmenin çaresine bakmalı.
Son söz yerine, Namık Kemâl’in şu vecizesini aktaralım: “Müsâdeme-i efkârdan bârika-i hakikat tecelli eder.” Yani: Fikirlerin çarpışmasından, hakikat şimşeği doğar.”
@salihoglulatif: Okunan Tevhidî-tefekkürî-imanî bahisler, ferdî-husûsî dairede de çokça istifadeye medar olur, olabilir... İçtimaî bahisler ise, adı üstünde, ancak "içtima" halinde olunca, ideal mânada anlaşılabilir ve tatbik sahasına konulabilir.
* * *
Evvelâ, sen “kendin” olacaksın: Asıl kimliğin, kişiliğin, rengin ile vitrininde kendi doğrularını yansıtacaksın. Aksine bir tutumla, vitrine başka neyi koyarsan, insanlar da seni ona göre tanır-anlar, ona göre yargılayıp sorgularlar.