"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Alternatif var mı?

M. Latif SALİHOĞLU
27 Ocak 2016, Çarşamba
Siyasî iktidarın millete verdiği sözleri, yaptığı vaadleri hatırlatmak ve bunların gereğini talep etmek, herkes gibi bizim de en tabiî hakkımız.

Aynı şekilde, yapmış olduğu hataları eleştirmek, yeni hatalara düşmemek için hükûmet ehline gerekli ikazlarda bulunmak da, basın olarak en temel vazifelerimizden biri.

Bununla beraber, siyasetle ilgili konularda yazıp konuşanlar, tenkit etmiş olduğu siyasî iktidarın alternatifinden de söz etmek durumunda.

Aksi halde, siyasî tabloya tek taraflı bakmış veya baktırmış olur.

Meslek nâmusu, meseleye alternatifiyle birlikte baktırmayı iktiza eder.

Şayet, madalyonun sadece bir yüzüne bakılır ve umumî manzaradan büsbütün tegafül edilirse, o takdirde, kişi kendisiyle birlikte okuyucusunun da ufkunu daraltmaya çalışmış olur.

Hakperest olanlar, ilgilendiği meselenin “şeş cihet”ini de olduğu gibi görmeye ve göstermeye gayret sarf eder. Böylelikle, üzerine düşeni yapmış ve nihaî tercihi okuyucuya bırakmış olur ki, doğrusu budur.

* * *

Evet, demokratik rejimlerde basının, medyanın bir vazifesi de, siyasîlerin icraatını takip, ihmallerini ihtar ve yanlışlarını tenkit ile bildirmektir. 

Biz de elimizden geldiğince bu vazifeyi bihakkın yapmaya çalışıyoruz.

(Takdir-tebrik ise, daha çok ekstrem hizmetlere, olağanüstü hamlelere, projelere mahsustur. Normal icraat, zaten kendi mecburi vazifeleridir.)

Alternatif var mı? Nerede?

Vazifemiz gereği, on dört yıldır baş döndürücü sayıda hatalar yapan siyasî iktidarı hak nâmına eleştiriyoruz.

Fakat, sadece eleştiride bulunmakla vazifemizi tam mânâsıyla yapmış olmayız, olamayız.

Ayrıca, “İyi de kardeşim, bunun alternatifi var mı? Varsa nedir, hangisidir?” şeklindeki mukadder suâllere de cevap vermek gerekiyor.

Bu noktada, net bir şekilde verebileceğimiz cevap aşağıdaki gibidir.

Lâfı hiç dolandırmadan ifade edelim ki: Günümüzün siyaset denkleminde ve Meclis aritmetiği içinde, mevcut siyasî iktidarın alternatifi görünmemektedir. (NOT: Görünmemesi, nefsü’l-emirde de olmadığı anlamına gelmez. Yanlış anlaşılmasın.)

Evet, barajı aşan veya Meclis’te grubu bulunanlardan CHP, MHP ve HDP’nin tek başına iktidara gelme şansları hemen hemen yok gibidir.

Yani, milletimizin ekseriyeti bu partilerden hiçbirinin kulvarına girmez ve arkalarından gitmez.

Dolayısıyla, ideoloji tarafı ağır basan bu partiler, millet ekseriyetine hitap edemediklerinden, adeta “ömrü billah” marjinal durumda kalmaya mahkûmdurlar. Hasbelkader hükûmet kursalar bile, yine de iktidarlarının ömrü kısa olur; bu sebeple, düşe-kalka giderler.

Evet, hiç tereddüt dahi etmeden diyebiliriz ki: Bu milletin ekseriyeti, asla ve kat’a Halkçı, Türkçü veya Kürtçü partilerin arkasından gitmez ve onları tek başına iktidara getirmez.

Bunların dışında, tek başına iktidar olabilecek köklü siyasî hareketlerden geriye sadece iki tanesi kalıyor. Bunlar da “Dindar Milletçiler” ve “Dindar Demokratlar.”

“Dindar Milletçiler”in fikrî veya mânevî öncüsü Üstad Necip Fazıl iken, “Dindar Demokratlar”ın fikrî ve mânevî istinad noktası ise Üstad Bediüzzaman ve Nur Talebeleridir.

Biri düşerse ancak, diğeri gelir

Bugünkü siyasî iktidarın fikrî, zihnî,  mânevî (tarikat) kodları gibi, siyasî misyonları dahi Necip Fazıl üzerinden Millet Partisine gidip dayanıyor.

Bu meselenin izahı hem uzun, hem geniştir. Meraklısına, belgeli tatminkâr dosyalardan gönderebilirim.

Burada, kısaca şunları ifade etmek isterim ki, bu vatanda tek başına iktidar olabilme şansı, siyâseten olduğu kadar, sosyolojik olarak da bu mezkûr iki köklü partiye ait görünüyor.

Bu realiteyi, Üstad Bediüzzaman da Emirdağ Lâhikasındaki mektuplarda açıkça beyan ediyor. Hülâsaten diyor ki: Eğer Demokratlar düşse, siyaseten iktidara Milletçiler gelir. 

Bu demektir ki: Demokratlar iktidardan düşebilir ve yerine de Halkçılar değil, Milletçiler gelir. Halkçıların iktidara gelmesi ise, ancak darbe ile, yani Demokratları bir şekilde devirmek sûretiyle mümkün olabilir; siyaset yoluyla veya seçim usûlüyle değil.

* * *

Üstad Bediüzzaman’ın tarif ettiği siyasî misyon hareketi, bugünkü siyaset sahnesinde ve Meclis aritmetiği içinde henüz bulunmamaktadır.

Bu misyonun sosyolojik tabanı ise, sûreten onunla bazı benzerlikler arz eden iktidar partisinin içinde.

Demokrat misyon darbe (1980) ile devrildiği için, onun yerine Milletçilerin versiyonları iktidara geldi. Tabandaki oylar, o misyondan bu misyona “yatay geçiş” yaptı.

Evet, siyasette, geniş seçmen kitlesinin oyu dikey (Halkçı, Türkçü, Kürtçüye) geçiş yapmaktan çok, yatay (Demokrat ve Milletçiler arasında) geçişler yapmaya meyyâldir.

* * *

Netice itibariyle, Demokrat misyon hareketini göremeyen, bilemeyen seçmen kitlesi, mecburen Necip Fazıl ekolüne yöneliyor ve 1983’ten bu yana da yönelmiş, yahut bir nevi ispirtizma ile yönlendirilmiş durumda.

12 Eylül Darbesi, siyaset sahasında en ağır darbeyi Demokrat misyona vurdu. Vahşi seçim barajı, bu misyonu boğmak için konuldu. “İlkesel siyaset” yerine “kişisel siyaset” filmleri bu maksatla vizyona sokuldu. Çünkü, Milletçilerde prensipten çok şahıs önemli ve ön planda tutulur: Mareşal, Mücahid, Reis gibi...

1991 seçimlerindeki kısmî başarı, misyon kuvvetinden ziyade, tecrübeli siyasetçilerin gayretleri ve iteklemeleri sayesinde sağlandı. Yani, Demokrat misyon hâlen de uyanmış, dirilmiş değil. Zahirdeki tabloda henüz görünmüyor... Ama, zâhiren görünmemesi, onun olmadığı veya olamayacağı mânasına gelmez.

Belki “organik tohum” misâli, onun da elbet bir vakt-i merhûnu var. Aradan otuz beş sene bile geçse, yine canlanma, ihya olma şansına sahiptir. Zira, şahıslar ölse de, misyonlar ölmez.

* * *

Bugün Demokrat misyona sımsıkı ve sadâkatle bağlı insanların sayısı pek azdır. Sahada, idealistlerden başka kimse neredeyse kalmadı.

Misyonun sermayesi ise, şimdilik başka bir misyonun (Milletçilerin) hegemonyası altında. Onlar düşmeden, Demokratların gelmesi çok zor.

Bu sebeple, siyaset arenasında başkasıyla şiddetli tartışmalara girmenin pratikte hiçbir faydası yok. Sadâkati bozmadan, sebatla beklemek en iyisi.

Okunma Sayısı: 3169
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • demokrat

    27.1.2016 18:33:49

    başka alternatif yok demek yerine, neden alternatif bırakılmadığını ve siyasetin din taciri endeksli rantçıların elinde nasıl şekil ve kimlik değiştirdiğini açıklasak.demokratlarla nurcular aynı zaman dilimi içinde doğrandı ve küçültüldü.en güvenilen adamlar vakıf mallarına el koyar,büyük büyük kanaat önderleri ihtilalcileri alkışlarken bu alternatifsizlerin alt yapısını kotarıyorlardı.bu bölünmeler iyi analiz edilmeden,iyi bir sentez ortaya çıkmaz.Ne zaman ki nurcular belli bir tesanüd ve dayanışma içine girerler işte o zaman alternatif oluşur.ancak demokrat zihniyet demek bugünkü demokrat parti demek değil.başkan iyi niyetli olabilir ama maalesef siyaset sadece iyi niyetle olmuyor.particilik yapmadan geniş bir demokrat buluşma için zihin ve kafa yormak gerekir diye düşünüyorum.saygılarımla... Not:bence alternatif var.ancak bunu kimse seslendirmiyor.

  • Tekin SAHİN

    27.1.2016 18:02:25

    Alternatifi olmadığı doğrudur. Olsaydı zaten böyle olmazdı. Ancak bu, bundan sonrada olmayacağı anlamına gelmez. Beklemek gerektiği doğrudur. Nur talebelerinin vazifesinin, demokrat partiyi ayağa kaldırmak olmadığı da doğrudur. Lakin nur talebelerinin demokratlara nokta-i istinat olmak gibi bir vazifeleri olduğu da doğrudur. Peki bunu nasıl yapacaklar? Öncelikle nur talebelerinin kendileri hakiki manada demokrat olmalıdır. Başkalarına kıyasla demiyorum, zira diğer cemaat veya cemiyetlerle mukayese edildiğinde elbette nur talebelerinin farkı ortadadır. Ya risale-i nur'la kıyaslandığında demokrasiyi tam manasıyla massettigimiz söylenebilir mi? Ferdî, içtimaî, iktisadî, ailevî, siyasî kısaca her sahada hakikî demokratlara ihtiyaç vardır ve bu vazife herşeyden evvel nur talebelerinin vazifesidir. Sadece kavlen değil, fiilen, halen, tavren demokrat şahsiyeti sergileyebilmek.

  • HÜSEYİN İLHAN

    27.1.2016 16:52:23

    Bugün müslümanların cemiyet içerisinde EMİN sıfatına aldığı yara acaba nedendir.Siyasetçi veya başka herhangi bir meslek sahibi yaptığı işin hakkını vermesi mi makbul yoksa işinin hakkını vermeyip din,iman,VS.diyerek karşısındakini aldatması,yanıltmasımı.Bugün AKP veya benzeri siyasilerin yaptığı tahribat din söylemlerde bulunup her türlü dinin men ettiklerini yapmalarıdır.Problem HAK-HUKUK-ADALETten ayrılmaktadır.

  • halil

    27.1.2016 16:26:57

    Tebrikler, çok güzel bir yazı, Allah razı olsun!!!

  • Latif Salihğlu

    27.1.2016 12:54:43

    Roni'ye... Ey Aziz! Meşveretin kararı ne ise, ona uymalı ve zaten hep ona uyarak geldik. O mesele ayrı bir yazı konusu. Bu yazıda, o misyona vurgu olmakla beraber, asıl konunun çerçevesini "Mevut siyaset denklemi ve Meclis aritmetiği tablosu" şeklinde ifade etmeye çalıştık. Her yazıda her şeyi anlatmak mümkün değil. Lütfen ana çerçeveye dikkat:(

  • Roni

    27.1.2016 12:28:05

    Alternatif yoksa; 1- meşveret dp ye oy verin dediğinde biz de dp ye oy verdiysek yanlış mı yaptık ya da meşveretin kararı yanlış mıydı? 2- kime oy vereceğiz peki ? 3- alternatif yok demek zaten olan partiye oy vermek gerekir demek değil midir? 4- her şeyi sildik hataları da var ama başka oy verecek parti yok aslında akp ye oy verilmeli ve desteklenmelidir mi diyorsunuz? 5- ne yapalım şimdi seçim olsa? Oy mu kullanmayalım alternatif yok diye? Yoksa alternatif yok diye akp ye mi oy verelim?

  • Latif Salihğlu

    27.1.2016 10:17:00

    Muterem Mümtaz Zülkadiroğlu'na... 1- İlk Milletçilerin (MP) ilk teşkil ve terkibi içinde, hem Türkçü milliyetçiler var, hem de Dindar (S.İslâm) kesimi var. 2- Risâle-i Nur'da içtimai ve siyasî mesleğin tarifi yapılıyor. Dolayısıyla, buna da sadâkat lâzım geliyor. 3- Biz bir "nokta-i istinat"tan ve bir vakt-i merhûnundan, dolayısıyla siyasî münakaşalara girilmemesinden söz ettik; eklemlemiş olduğunuz herhangi bir partiyi ayağa kaldırma çabasından değil...

  • Garib Doğu

    27.1.2016 09:57:47

    Net,berrak bir yazı.Kimlerin iktidar olamayacağı,kimlerin iktidar alternatifleri olduğu açıkça ortaya konulmuş.Dindar milletçiler ve dindar demokratlar tespiti düşünen,muhakeme edenler için harika...Sadece bu apaçık tespit ve teşhise riayet edilse kolay kolay siyasette yanlış yapılmaz,istikamet kaybedilmez.Ve dolayisiyle siyasi ve içtima-i keşmekeşlikler,kaoslarla karşılaşılmaz.Toplumun huzur ve sükunu da bozulmaz...Dindar demokratlara ve siyasetlerine darbe vurulduğu hususu da ortada...Bu gün bunun sıkıntısı çekiliyor.

  • mümtaz Zülkadiroğlu

    27.1.2016 08:16:15

    1. Bazılarının siyasal islam dedigi akp ye siz milletçiler diyorsunuz ikisi aynı şey değil. 2. Sadakat ve sebat risale i nur hizmetiyle mezc olmuş iki ifadedir. Siyasette sebat ve sadakat kulaga hiç hoş gelmiyor. Zira vazife i asliyemizi terk edip sebat ve sadakat kuvvetini siyasete hamletmek iki elimizdeki nuru bırakıpta siyaset topuzunu ele almak demektir. 3. Demokratları ayaga kaldırmak bizim vazifemiz degil. Biz ayaga kalkma metodlarını gösteririz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı