Seçim sonrasındaki yazılarımıza ve yayın politikamıza aşağıda ifade edildiği türden bazı târizler, tenkitler geliyor.
* Seçim zaferi kazanan partiyi tebrik-takdir etmiyorsunuz.
* Sandıktan çıkan sonucu, belli ki içinize sindiremiyorsunuz.
* Millî iradeye olan saygınızı yeterince yansıtamıyorsunuz.
* * *
Kısmen doğru, kısmen yakıştırma olan bu ve benzeri eleştirilere karşı elbette ki bizim de söyleyeceklerimiz var. Bunları da, uzun uzadıya anlatıp sizi yormamak ve başınızı ağrıtmamak için, mümkün olduğunca kısa ve özet halinde sizlere takdim etmeye çalışalım.
Daima saygılıyız; ama...
Biz hürriyeti, adâleti, demokrasiyi, temel insan haklarını hep savuna geldik. Bu sağlam temeller üzerine oturan hür seçimleri ve seçimler sonucu tecellî eden millî iradeyi de daima savunduk ve saygı ile karşıladık.
Sandığa yansıyan hür iradeye saygısızlık yapmak, bizim defterimizde yazmaz, lûgatımızda yer almaz.
Buna binaen, 7 Haziran sonuçlarına saygılı olduğumuz gibi, 1 Kasım’daki seçim sonuçlarına da saygılıyız. Bundan kimsenin bir şüphesi olmasın. İtiraz ettiğimiz husus şudur:
7 Haziran’daki sonuç tablosunu beğenmeyenler oldu. Sandıktan çıkan iradeye hiç saygı göstermeyen, dahası düpedüz saygısızlık yapanlar oldu. Hatta, bazıları o derece ileri gitti ki, sandıklara bir tükürmedikleri kaldı.
Peki, millî iradeye saygı nerede?
İşte, biz de bu kesimden olanları sevmiyor, saymıyor, beğenmiyoruz.
Evet, 1 Kasım’a saygılıyız. Ama, 7 Haziran’a saygılı davranmayanlara biz de saygı duymuyoruz.
Bu kadarına hakkımızın olduğunu düşünüyoruz.
Yine de çıkıp bize itiraz edeceklerin aklına, vicdanına hitaben şu suâlleri yöneltiyoruz:
* 1 Kasım’da tecelli eden şey millî irade oluyor da, 7 Haziran’da tecelli eden başka bir irade mi? Her ikisine de aynı ölçüde saygı gösterildiğine inanıyor musunuz?
* 7 Haziran’daki tabloyu adeta “gayr-ı millî irade”nin bir tecellisiymiş gibi göstermeye çalışan despotlara bizim de eyvallah dememizi, onlara serfürû edip boyun eğmemizi mi bekliyorsunuz?
* Sırf 7 Haziran’daki hür tecelliyi beğenmediği için sonuç tablosunu küçümseyen, basite alan, hatta bunu hiçe sayarcasına daha o gece “erken seçim” lâfını diline dolamaya başlayan; nihayet, milletin tercihini değiştirmeye yönelik akla-hayale gelmedik her türlü legal-illegal usûllere başvurmaktan çekinmeyen kimselere bizim saygı duymamızı mı bekliyorsunuz?
Cevabımız, gayet açık ve net: Biz her iki seçim sonucuna da saygılıyız; ama, bunlardan birine karşı saygısızca davranan siyasîlere biz de saygı duymuyoruz. Mesele bu kadar basit.
Kârlı sonuç; kötü örnek
Düşünün ki, iktidarda olan bir parti, yapılan bir seçimi beğenmiyor ve beğenmediği için de seçimin tekrarlanmasını istiyor.
İstemekle kalmıyor; sonucu lehine çevirmek için milleti geriyor, tansiyonu yükseltiyor ve ülkeyi kaotik bir ortama sürüklüyor.
Yapar mı, yapar. Çünkü, devletin bütün imkânları elinde.
Seçimlere bir nevi ölüm-kalım savaşı, yahut iman-küfür mücadelesi mânasında baktığı için, devletin bütün enstrümanlarını kullanmaktan zerre kadar çekinmez.
Neticede, yaptı yapacağını...
Aklına koyduğu şeyleri, kademe kademe devreye soktu.
Bir yandan “seçim yorgunu” muhalefetin manevra sahasını daraltırken, bir yandan da devletin kuvvetini arkasına alarak “çifte miting”lerle seçmen kitlesini istediği gibi yönlendirdi ve nihayet istediği neticeyi aldı.
Şüphesiz, bu netice, kendileri açısından çok çok kârlı oldu.
Peki, ülkemiz ve bıçak sırtında gezinmekten bir türlü kurtulamayan nâzenin demokrasimiz açısından?
Bu açıdan bakınca, rahatlıkla şunu söylemek mümkün: Siyasî iktidarın, 7 Haziran’ı tekmeledikten sonra düpedüz dayatmasıyla gidilen 1 Kasım seçimleri çok kârlı bir sonuç getirdi; ancak, bu durum, demokrasimizin geleceği açısından son derece kötü bir örnek teşkil etti.
Sebebi şu: İleride de benzer tablolar yaşanabilir. Meselâ: Diyelim ki, iktidarda olan parti, yapılan bir seçimin sonucunu beğenmedi. Şimdiki gibi koalisyona da razı olmadı. Peki, ne yapar bu durumda?
Belki başka türlü de hareket edebilir; ama, 1 Kasım benzeri bir dayatma seçimi pekâlâ örnek alabilir.
“Hayır almaz, alamaz” diyen, diyebilen var mı? Sanmıyoruz.
Evet, tek başına iktidar imkânını elinden bırakmak istemeyen bir parti, bundan böyle hiç çekinmeden “7 Haziran-1 Kasım” denklemini örnek alarak hareket edebilir.
* * *
Burada, önemli şöyle bir noktayı daha hatırlatmakta fayda var:
“Şu veya bu partinin tek başına iktidar olup olmaması o kadar da büyütülecek, yahut önemsenecek bir mesele değildir” denebilir.
Ama, şu nokta herkesi düşündürür ve düşündürmeli: Tek başına iktidarı kaybetmek istemeyen bir parti, seçim tekrarına giderken, çok tehlikeli şeylere tevessül edebilir. Kendi hasis menfaati için, ülkenin ve milletin geleceğini riske atacak manevralara girişebilir. Bir nevi “seçim kumarı” oynayabilir.
* * *
Son olarak, şunları ekleyelim:
* Beğenmediği bir seçimi hiçe sayarak, dayatmalarla seçim tekrarına giden bir iktidar, iki seçim süresi arasında yaşanan, olup biten her şeyden, her hadiseden birinci derecede sorumludur.
* Devletin bütün enstrümanlarını devreye sokarak elde edilen bir seçim zaferi, vicdanın mîzanına, adâletin terazisine oturmadığı için, bunun hazmı hiç de kolay olmaz. Acısı veya sancısı, kısa süre sonra kendini hissettirmeye başlar.
* Davul başka, tokmak başka elde olduğu takdirde, ortamın âhengi de sağlanamaz hale gelir.
Nihayet, şer gibi görünen gelişmelerin de hayra tebdil olmasını Rabbimizden niyaz ederek, duânın kuvvet ve ehemmiyetine inşaallah daima müdrik olalım.
@salihoglulatif: 7 Haziran sonuçlarına saygılı davranmayanların tutup bize saygı dersi vermeye hakkı yoktur.