Herkes 15 Temmuz Hareketini kendince bir şekilde tâbir ve tevil etmeye çalışıyor.
Bizim düşünce ve kanaatimiz, bu hareketin daha çok yıkmaya, öldürmeye yönelik bir “saldırı” olduğu şeklinde.
Zira, klasik darbelere hiç benzemeyen bu hareketin en belirgin cinayetlerinin başında, ilk andan itibaren yapılan saldırılar geliyor: Askere, polise, sivil vatandaşlara, yöneticilere, resmî-sivil araçlara, Saray, Meclis binası ve stratejik sair binalara saldırı, habire saldırı... Velhasıl, hepimize saldırı; vatanıyla, milletiyle ve bütün varlığıyla hepimize topyekûn bir saldırı.
Bundan da anlaşılıyor ki, Türkiye’nin kaotik bir ortama sürüklenmesi ve muhtemelen (Suriye’den de beter) uzun müddet sürüp gidecek bir iç savaşa zemin hazırlanması planlanıp öyle harekete geçilmiş.
Cenâb-ı Hak, benzerinden ve beterinden vatanımızı, milletimizi muhafaza eylesin.
* * *
Hemen herkesin bildiği gibi, klasik darbecilik ve cuntacılık faaliyetlerinde şu belirgin hususlar yeri alır:
* Sansasyonel olaylarla halkın zihni bulandırılmaya çalışılır.
* Halkın içine fitne sokularak, gruplar birbiriyle çatıştırılır.
* Belli kesimlerde bir darbe beklentisi meydana getirilir.
* Bası siyasî partiler ve sosyal gruplarla, gizliden de olsa anlaşma sağlanmaya çalışılır.
* Medyanın önemli bir kesimi ile mutabık kalınarak, onların da kesin desteği sağlanır.
* Aynı şekilde, üniversite idarecileri de önceden ayarlanır.
* Meclis, veya mevcut siyasî iktidar, darbe ile dağıtılıp alaşağı için, onun yerine ayrı bir Meclis ve ayrı bir kabinenin listesi, şekli-şemâili önceden hazırlanıp belirlenir.
* Darbe için, ya komuta kademesi ikna edilip harekete geçirilir, ya da karşı gelmesi muhtemel görülenler önceden hareketsiz hale getirilir.
İşte, bunlar gibi daha bir dizi tedbirler alınır ve klasik darbe harekâtı öyle başlatılır.
15 Temmuz’daki hadiseye bakıldığında, bunların hiçbirinin olmadığı görülüyor.
Dolayısıyla, bu hareket klasik “darbe”den ziyade yıkıcı bir “saldırı”ya benziyor: Saldırarak çökertmek; saldırarak öldürmek, ve de etrafı yakıp yıkarak Meclis’i, Köşk’ü, Saray’ı, Emniyet’i, Genel Kurmay’ı çalışamaz, çalıştırılamaz hale getirmek.
Kezâ, saldırıp rehin alarak, belki de öldürüp etkisiz kılarak bütün idarecileri bertaraf etmek ve ülkeyi bir bakıma yönetilemez hale getirmek...
Şayet, bildik bir darbe ile ülkeyi yönetme planı, hedefi, gayesi olsaydı, bunlar, yukarıda sayıp sıraladığımız başta Meclis olmak üzere o binalar ve yönetim merkezlerinin onlara da lâzım olacağını bilmezler veya düşünmezler miydi? Daha sonra kendilerine de lâzım olacak o yönetim merkezlerini niçin bombalayıp kullanılamaz hale getirsinler?
Hem, neden halkın, medyanın ve bütün partilerin nefretini kazanacak şekilde, insanlık dışı kanlı saldırıları yapsınlar?
Herşey ihtimal dahilinde olsa, şu husus kesin: Bu kanlı hareket Allah muhafaza galip gelmiş olsaydı, yine de bu milletin başında kalamaz ve ülkeyi yönetemezlerdi. Demek, maksat başkaydı.
* * *
Son bir nokta: Söz konusu darbe/saldırı hareketinin kimin, yahut kimlerin eseri olduğuna dair, ortada ciddi iddialar var. Bu iddialar, delilleri ve failleri ile birlikte mahkemelere intikal etmiş durumda. Adâlete itibar edilmeli.
Tıpkı Ergenekon meselesinde olduğu gibi, yanılmamak, hataya düşmemek, yahut ters köşe olmamak için, aculiyetten kaçınıp mahkemenin seyrine ve nihaî kararına bakarak hareket etmeli.
Tehevvüre kapılarak, fevrî davranarak “Yahu kardeşim, sen daha ne mahkemesinden bahsediyorsun? Herşey açık ortada!” diyenler olabilir. Böyleleri için “Madem öyle, o halde, ‘Mahkemelere ne gerek var?’ sorusuna cevap bul, öyle konuş” demek lâzım.
Kuvvetle muhtemeldir ki, mahkeme safahatında, yaşanan o dehşetli saldırının gerek içerdeki ve gerekse dışarıdaki suç ortakları kısmen de olsa ortaya çıkacak ve kim olursa olsun, kıyâmete kadar sürecek bir lânete hedef olacaklardır. Evet, bu vatan ve millete kast edenlere, binlerce nefret ve lânetler olsun.
@salihoglulatif: Küfürlü-hakaretli tâbirler, doğru fikrin dahi belini kırar, kıymetten ve takattan düşürür. Bugün küfürleşenler, dünün ortaklarıdır.