CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun seçim sonuçlarını “Yüzde 40’a karşı yüzde 60 şeklinde yeni bir denge oluştu” diye yorumlayıp, yeni hükümeti muhalefetin kurması gerektiğini söylemesi tartışılıyor.
İktidar medyası “Yine hesap hatası yaptı, Meclise giren üç partiyi kast ediyorsa bunların oy oranı toplamı 60 değil, 54.5” diyor.
Öyle de olsa muhalefetin eskiye göre daha güçlü bir temsil oranına ulaştığı bir vakıa.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımı, üç partinin koalisyon konusunda ortak bir tavır ve politika geliştirmeleri halinde geçerli olur.
Oysa seçim sonrasında verdikleri mesajların bu yönde olduğunu söylemek hayli zor.
Her biri, diğerini kollayarak ve topu birbirine atarak ayrı telden çalıyor. Bir taraftan “AKP ile koalisyon kurmayız” derken, diğer taraftan el altından pazarlığı sürdürüyorlar.
Muhalefetin aynı koalisyonda buluşmasının en büyük engellerinden biri, MHP ve HDP’nin bir araya gelmesinin zorluğu, hattâ imkânsızlığı. Bahçeli yine “Biz terör örgütünün siyasî uzantısını yok sayıyoruz” diyor.
HDP ise seçimden sonra da PKK’nın silâh bırakması mevzuundaki inisiyatifin Öcalan’da olduğunu belirten açıklamalar yapıyor.
Seçimden hayli zaman önce AKP’nin askıya aldığı çözüm sürecindeki tıkanıklığın yeni dönemde de sürdürüleceği yönündeki işaretler giderek artarken, sürecin tamamen iptalini ön şart ve kırmızı çizgi olarak deklare eden MHP ile AKP arasında bu eksende bir ortak zeminin oluştuğu düşünülüyordu ki...
Bahçeli’nin 17-25 Aralık’a ve yolsuzluk dosyalarına vurgu yapıp Erdoğan’a “Versin Bilal’i, alsın iktidarı” çağrısında bulunması, işin rengini ve gidişatın seyrini tekrar değiştirdi.
Zira Erdoğan’ın en hassas olduğu konu bu.
Onun için, başlangıçta “İbre AKP-MHP koalisyonunu gösteriyor” deyip iki parti arasındaki bakanlık paylaşımı pazarlıklarına dair detayları yazacak kadar işi ileri götüren iktidar medyası, “erken seçim” demeye başladı.
İş dünyası “AKP-CHP” diyor, ama iki partinin de o havada olduğunu söylemek çok zor.
Seçimin çok öncesinden bu yana seslendirilen AKP-HDP ortaklığı mümkün mü? Özellikle AKP, bunun milliyetçi-muhafazakâr tabanda yol açacağı yeni kayıpları göze alır mı?
Velhasıl, neresinden bakılsa zor bir denklem ve bu partilerle gidilecek bir erken seçim işi daha da zorlaştırabilir.
* Bu yazıyı Demirel’in vefatından önce yazmıştık. Aradan iki hafta geçti. Partilerin Meclis Başkanı adaylarını açıklamaları ve seçim turlarının başlaması ile bakanlık pazarlıklarına dair, doğruluğu sahiplerinden menkul iddialar dışında değişen birşey var mı?