Bir ayı aşkındır 15 Temmuz gündemiyle meşgul olan Türkiye, kalkışmanın yol açtığı travmayı atlatıp normal gündemine nasıl dönecek?
Bu sualin cevabı büyük ölçüde ülkeyi yönetenlerin tavır ve yaklaşımına bağlı.
O geceden itibaren halkın darbe girişimine gösterdiği tepkinin ifadesi olarak 10 Ağustos’a kadar her gece devam eden demokrasi nöbetleri, bir yere kadar toplumun hemen her kesiminin demokrasiye sahiplik refleksini yansıtıyordu.
CHP’nin Taksim ve Cumhurbaşkanlığının Yenikapı mitingleriyle darbe girişimine karşı Meclisteki partilerin sergilediği ortak tavır da bu atmosferi destekledi.
Ancak bir noktadan sonra eylemlerin Saraydan gelen emir ve talimatlara bağlanıp sadece iktidar partisinin organizasyonlarına dönüşmesiyle durum değişti.
Dört partinin oylarıyla kurulması kararlaştırılan 15 Temmuz’u araştırma komisyonuna AKP’nin üye bildirme işini ağırdan alıp çok geciktirmesi ve Meclis tatile çıkmadan komisyonun oluşup işbaşı yapmasının fiilen engellenmesi de, birlik tablosuna gölge düşüren bir tavır oldu.
İktidarın Yenikapı’daki birlikteliği güçlendirerek sürdürme sözlerine rağmen.
Çok kritik alanlardaki tartışmalı düzenlemeleri KHK yöntemiyle oldubittiye getirerek hayata geçiren iktidarın, son olarak iyice alışkanlık haline getirdiği yeni bir torba kanununa öncelik verirken 15 Temmuz komisyonunda ipe un seren bir yaklaşım içine girmesi normal mi?
Evvelce de “paralel” konusunun Mecliste ele alınması yönündeki tekliflerin AKP oylarıyla reddedildiği biliniyorken.
MGK kararları, MGSB, istihbarat raporları ve ihbarlar üzerinden yürütülen cadı avı operasyonları her geçen gün daha da genişleyerek tamgaz devam ederken Meclis ve muhalefet dışlanırsa, sıkıntı ve gerilimler daha ileri noktalara taşınır.
Eğer sergilenen birlik tabloları içe ve dışa karşı “Muhalefetin de katılımıyla bütün toplum Cumhurbaşkanının liderliğinde bir araya geldi” imajı ve mesajı vermeyi amaçlayan konjonktürel bir projenin parçası olarak kurgulandıysa, samimiyet ayağı eksik kaldığı için sürmez.
Ve toplumdaki güven hissi yine sarsılır.
Bunun bedelini de hep birlikte öderiz.
Allah teröristleri de, onları kullanan şer komitelerini de kahretsin. Masum şehitlere rahmet eylesin. Yöneticilere basiret ve iz’an versin.
İktidar yazarları “Sıra PKK’da, bir OHAL de ona lâzım” demeye başladılar. Bu, PKK terörünün gözardı edildiğinin onlarca da ikrarı değil mi?!
12-14 yaşındaki bir çocuğu canlı bombaya dönüştüren ortam nasıl oluşturuldu, buna nasıl çanak tutuldu, zemin hazırlandı ve seyirci kalındı?