Epeyce bakanını siyasî sorumluluğu olmayan bürokrat ve bağımsızların oluşturduğu seçim hükümetinin, yerini siyasî sorumluluk ehliyetini haiz isimlerle kurulacak yeni hükümete bırakması, en azından şeklî açıdan önemli.
Böylece, bakanlık icraatlarıyla ilgili hesap sorulabilecek muhataplar belli olacak.
Öncesinde bu imkân mevcut değildi.
Nitekim Ankara katliamı sonrasında istifa etmesi istenen “bürokrat” İçişleri Bakanı, bu çağrıları “Hele soruşturma bitsin, zamanı gelince değerlendireceğim” diyerek geçiştirdi.
Ve istifa etmeyip, görevinin otomatik olarak zaten son bulacağı zamana kadar bekledi.
Cumhurbaşkanı da, sanki bu tür olaylar hep bakan istifası ile sonuçlanıyormuş gibi, “Böyle her hadisede bakan istifa ederse ülke idare edilemez” diyerek ona destek çıktı.
Başbakanın ise burada da sesi çıkmadı.
Bakalım, yeni dönemde ne olacak?
Erdoğan’ın “senkronize olmalı” dediği Cumhurbaşkanı-Başbakan ilişkisi, şimdiye kadar olduğu gibi yine Saray vesayeti tarzında mı yürüyecek? Davutoğlu daha farklı bir irade ve inisiyatif ortaya koyabilecek mi?
Burada özellikle üç bakanlığa getirilecek isimler ve icraatları ayrı bir önem taşıyor:
Adalet, İçişleri, Ulaştırma-Haberleşme.
Bu bakanlıklar dokuz aydır bürokratlar tarafından “idare” ediliyor. “Paralel yapıyla mücadele” altında hız verilen medya, şirket, okul, yurt, kreş baskınları, gasplar ve ekran karartmalar da bu dönemde yoğunlaştı.
Keza Adalet Bakanlığı üzerinden iktidara bağlanan HSYK’nın operasyonları ile hakim ve savcıları hedef alan yoğun tasfiyeler de.
Bütün bunlar, özellikle üç bakanlığın görev alanlarında gerçekleştirilen operasyonlar.
Bakalım, yeni hükümetin kurulup işbaşı yapmasıyla birlikte bunlar da aynı hızla devam ettirilecek mi ya da “Artık bu kadarı da fazla” denilerek frene basılabilecek mi?
Gerçi Sarayın bu konudaki ısrarı sürüyor ve yeni kabinenin kuruluş sürecinde de bu keskin tavrını ortaya koyduğunda hiç şüphe yok.
İşte Davutoğlu’nun yola çıkarken en önemli sınavı bu noktada. Seçim sonrasında kutuplaşma ve gerilimi bitirip herkesi kucaklamaktan söz eden Başbakan, cemaate yönelik cadı avına fren koyamazsa kendisiyle çelişir.
Bu çelişki ona da, ülkeye de kaybettirir.
Müflis Proje Kemalizm kitabımızdan: Bir kişiyi hem demokrasiye, hem Atatürkçülüğe bağlılık yeminine zorlarsanız, o yeminden hayır gelir mi?
AKP’li M. Ali Şahin: İdeoloji ve ayrımcılık kokan, kötü yazılmış, imla hatalarıyla dolu darbe ürünü anayasanın yemin metni içimize sinmiyor.
Milletvekili yemin metni için Deniz Baykal da “Çok parlak bir metin değil. Dili, grameri, içeriği iyi değil. Daha düzgün yazılabilir” diyor.