Geçen sene Nisan ayının başında Risale-i Nur basımına getirilen keyfî bandrol engeliyle karşılaştığımızda ilk yaptığımız şeylerden biri hemen harekete geçerek risale yayıncılarıyla bir araya gelip ortak bir çözüm bulma çalışmalarını başlatmak oldu.
Risale-i Nur Enstitüsü'nün inisiyatifi ve davetiyle gerçekleşen ve birkaç tur halinde tekrarlanan bu toplantılara, söz konusu yayınevlerinin bir kısmı katıldı, bazıları ise ısrarla katılmadı.
Oysa karşı karşıya olduğumuz mesele hepsini, hepimizi ilgilendiriyordu ve bir araya gelerek yapılacak istişarelerle bulunacak çözümler, hem bandrol engelinin daha fazla uzamadan kalkmasına, hem de diğer bazı önemli ortak konuların çözümüne katkı sağlayabilirdi.
Bu konulardan biri, değişik yayınevlerince neşredilen külliyat metinlerindeki farklılıkların giderilmesi, “Birinde var, diğerinde yok” denilen bahislerde mutabakatı ve nüsha birliğini temin edecek çalışmaların yapılmasıydı.
“Edisyon kritik” olarak da ifade edilen ve öteden beri ihtiyaç hissedilen bu çalışmalar hâlâ gerçekleştirilip sonuçlandırılmayı bekliyor.
Bandrol engeli devam ederken, güya bu soruna çözüm getireceği iddiasıyla ortaya atılıp torba kanuna tıkılan devlet tekeli maddesi Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, meselenin bu yolla çözülemeyeceğini, yapılması gerekenin ilgili kesimleri toplayıp konuyu müzakere edebilecekleri bir zemin oluşturmak olduğunu söyleyen de yine bizdik.
Buna da itibar edilmedi ve devlet tekeli Meclisten geçirilip Saray onayı ile yürürlüğe konuldu; kanunun, iptali talebiyle AYM’ye götürülmesine rağmen, apar topar çıkarılan kararnameyle risale basımı ve başka kimin basacağına karar verme yetkisi Diyanet’e verildi.
Ve kararnamenin de iptali talebiyle Danıştay’a açılan davadan çıkacak sonuç beklenmeden, basım yetkilerinin dağıtımına başlandı.
Üstelik birilerinin tek taraflı olarak servis ettiği sansürlü, eksik, hattâ yer yer tahrifat iddialarına konu tartışmalı metinler dayatılıp “Sadece bunları basabilirsiniz” şartı konularak...
Bandrol başvurusunda bulunan yayıncılara bir yıl için geçerli olmak üzere imzalatılan sözleşmenin eki olarak dikte edilen listede Barla ve Emirdağ-2 Lâhikaları ile İman-Küfür Muvazeneleri ve İşaratü’l-İ’caz’ın bulunmayışı, Şualar’da “Hata-Savab Cetveli”ne yer verilmemesi, “put”un “pot”a çevrilmesi... üzerinde cereyan eden tartışmalara bu keyfîlikler sebep oldu.
Yeni Asya’nın ikaz ve çağrılarına kulak ve çabalarına destek verilseydi bunlar olur muydu?
tweet 1- 2007’de “Yeni Asya İslamın doğru yorumuna katkı sağlıyor. Din ve fen ilimlerini birleştiriyor” diyen Mahir Kaynak’a Allah rahmet eylesin.
tweet 2- Murat Belge: Sovyetler “Kemalizm desteklenmeli” dedi. Sol, İslamdan kaçarken Kemalist oldu. Ondan sonra da Kemalizm paçasını bırakmadı.