"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yargıdaki tıkanma

Kâzım GÜLEÇYÜZ
02 Ağustos 2017, Çarşamba
Dünden devam:

Yargıdaki tıkanma bir sonuç ve en önemli sebebi de bu tesbitle ifadesine çalışılan acı gerçek.

Krizin yargı boyutunda, ülke gerçekleriyle inatlaşan resmî ideolojinin, bu çerçevede bizzat yargıyı kullanması da çok önemli bir role sahip.

Hiçbir tesir altında kalmadan sadece adaleti tecellî ettirmekle görevli bir kurumun resmî ideoloji bekçiliğine soyunup muhalifleri cezalandırma misyonunu üstlenmesi büyük bir talihsizlik.

Bunun, şimdi iş yükünün ağırlığından yakınanlarca, “ideolojik” maksatlarla açılan dâvâları öne çekip sür’atle sonuçlandırarak yapılmış olması, adalet kavramı açısından ayrı bir skandal.

17 Ağustos depreminden sonra, binlerce insana mezar olan çürük binaların müteahhitlerine açılan dâvâların—“günah keçisi” olarak seçilen Veli Göçer hakkındaki hariç—hemen hepsi zamanaşımından düşerken, aynı depremi “İlâhî ikaz” olarak yorumlayanlara açılan dâvâların olağandışı bir sür’atle görülüp mahkûmiyetle sonuçlandırılması, bunun en tipik örneklerinden.

Aynı şekilde manevî tazminat dâvâlarında verilen kararların, dâvâcı ve dâvâlıların kimliğine göre yüz seksen derece değişebilmesi ve ister istemez çifte standart eleştirisine konu olması da.

Bu da toplumdaki adalet duygusunu zedeleyerek yargıya güveni sarsan çok ciddî bir problem.

Son tartışmalarda, köklü bir yargı reformunun kaçınılmazlığı ve âciliyeti en yetkili ağızlardan bir kez daha tekrarlandı. Ancak bu yöndeki söylemlerin hiçbir yeniliği ve orijinalliği bulunmuyor.

Dahası, şimdiye kadar defalarca tekrar edildikleri halde gerekleri yapılmadığı ve icraata aksetmediği için, yalama oldular ve inandırıcılıkları kalmadı. Artık lâf değil, uygulama bekleniyor.

Ve yaşanan derin sistem krizinin yargı cenahındaki yansımalarını sona erdirmek için, gösterişli adalet sarayları inşa edip, yeni mahkemeler kurmak, yüksek yargı organlarında yeni daireler ihdas etmek, AYM ve HSYK’yı tekrar yapılandırmak yetmiyor. Hukuk fakültelerindeki eğitime neşter atarak, hukuk anlayışını adalet ve demokrasi temelinde yenilemek de icab ediyor.                  

(15.1.11’de çıkan yazımız)

***

-Habire uzatılan haksız tutukluluk sürelerine artık yeni günler eklenmesin, gasp edilen hak ve özgürlükleri masumlara iade edilsin.

-Görmez döneminde Risale-i Nur Diyanet üzerinden devlet tekeline alınmak istendi, ama Yeni Asya’nın hukuk mücadelesi bu projeye geçit vermedi.

Okunma Sayısı: 6519
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan ERKİŞ

    2.8.2017 12:13:21

    (5) Anayasal düzenin korunması ve devamında bağımsız ve tarafsız yargının ve yargıçların varlığına ehemmiyet veren mezkur Danıştay 10.Daire kararında, yargıya dair mühim Anayasal hakikatleri de zikrediyor. Mesela, Anayasanın 9.maddesi "Yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı" ve 138.maddesi de "Yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemeler ve hakimlere emir ve talimat verilmesi, genelge gönderilmesi, tavsiye ve telkinde bulunulmasının yasaklandığına" dikkat çekiliyor. Anayasanın böylesine açık ve net amir hükümleri varken, bugün, yargı ve yargıçlar üzerinde kurulan psikolojik, ideolojik baskının ve verilen korkunun izahı yapılabilir mi? Tek şeyle izahı yapılabilir. O da, yargı şu anda siyasi otoritenin, ideolojinin ve "muktedir" gücün emri altında olup, tarafsız ve bağımsız hareket edememektedir. Değilse haksız ve hukuksuz fiillerin gerekçeleri mukni ve makul, mantıklı ve hukuki olarak (OHAL demeden) izahı yapılmalıdır.

  • Özcan ERKİŞ

    2.8.2017 11:59:47

    (4) Gözlerden ve dikkatlerden kaçan bir haber vardı. 31 Temmuz tarihli nüshasında Cumhuriyet gazetesi haberi "Telekulak Yargı kararıyla çöpe" başlıklı haberde; Adalet Bakanlığının 2007'de çıkardığı Yönetmeliğin tamamını (Danıştay 10.Daire oy birliğiyle) Hukuka aykırı bularak iptal etmiş. Kararda Siyasal İslamcı iktidara (ve bize de) adeta hukuk dersi veriliyor. Okuyalım: "Adalet bakanlığının bu konuda yönetmelik düzenleme yetkisinin bulunmadığı, yargının bağımsızlığının, kişi temel hak ve özgürlüklerinin en önemli güvencesini oluşturan hukuk güvenliğini sağlamanın tek aracı olduğu " vurgulanıyor. Sonra da "Yargı yetkisinin kullanılmasının, yürütme erkine bırakılmaması, hatta yürütmenin etki ve gözetiminin dahi bulunmaması gerektiği" kaydediliyor. Te'vile ve tefsire lüzum var mı? Danıştay alenen, "Yargı tarafsız ve bağımsızdır ve olmalıdır!" diyor. Peki şu anda yargıda yaşanan haksız, hukuksuz ve keyfi uygulamalara bakarak, "yargı tarafsız ve bağımsız" diyebiliriz miyiz?

  • Özcan ERKİŞ

    2.8.2017 11:34:44

    (3) Şu anki aciliyeti olan mesele, OHAL'in kalkması ile hak, hukuk ve adaletin var olduğu demokratik hukuk devletinin ülke genelinde tesisidir. Tıkanıklıkları açacak olan anahtar budur. Bu yapılmadan ne siyasi ne iktisadi ne de içtimai tıkanıklığın açmak çok zor görünmektedir. Güven ve istikrar, mal ve can güvenliği olmadan, hukukun, demokrasinin ve meclisin askıya alındığı OHAL ortamındaki bir ülkeye ne yabancı yatırım ne turist gelir. Kendimizi hilaf-ı vaki beyanlarla aldatmayalım. Pek çok batı ülkesi Türkiye'ye gelecek vatandaşlarına "güvenlik" uyarısı yapmaktadır. Boşuna mı ve yalan mı? Siyasi otoritenin ve ideolojinin emrine gire yargı neticede bunalıma girmiş ve ülkeyi de bunalıma sokmuştur. Dolayısıyla yargı önce kendi yakasına yapışan siyasi otorite ve ideolojik elden kurtulmalı sonra da hak, hukuk ve adaleti tecelli ettirerek milleti bu menhus ve meş'um sürecin mağduriyet ve zulmünden kurtarmalıdır.

  • Özcan ERKİŞ

    2.8.2017 11:17:55

    (2) Yeni Asya'nın 30 Temmuz tarihli manşeti "Yalnızlık ve Güvensizlik Gençlerin Kabusu" idi. Bugünkü manşet de "Büyükler duysun! Çocuklar Tehlikede!" Dün gençler için yapılan ikaz bugün çocuklar için yapılıyor. Yani ülkenin ve milletin istikbali olan çocuklar ve gençler. Peki bu milletin çocukları ve gençleri nasıl ve kimler tarafından bu hale getirildi? Ortada böylesine büyük ve ciddi sosyal problem varken, iktidarın önceliği nedir? "Dindar nesil" yetiştirme büyük iddiası ile 15 yıldır ülkeyi tek başına yöneten siyasal İslamcı ideoloji sahipleri,15'nci yıldaki projeleri "Müftülere resmi nikah kıyma yetkisi verilmesi" ve çocuk tacizi ile gündeme gelmiş bir şaibeli bir vakfa MEB ile yaptığı protokol ile HEM'de 1000'e yakın kurs düzenleme yetkisi verilmesi.(Cumhuriyet, 2.8) Efendim bunlar kötü şeyler mi, denilebilir. Elbette değil. Fakat ülke dahilinde ve haricinde acilen halledilmesi gereken öylesine ciddi meseleler var ki, onlardan bunlara sıra bile gelmez.

  • Özcan ERKİŞ

    2.8.2017 11:04:27

    Sayın Güleçyüz, bugün ikincisini yayınladığımız 2011 tarihli yazınız güncelliğini-maalesef- koruyor ve sorunlar aynen yerinde duruyor. Hatta siyasi, iktisadi, içtimai yönüyle artmış durumda. Bilhassa 2013 rüşvet operasyonundan sonra giderek yükseltilen bir gerilimle yaşamaya adeta alıştırıldık. 17-25 Aralık tarihi bilhassa emniyet ve yargıda kadrolar hallaç pamuğu gibi atıldı ve nihayet iktidarın "Allah'ın lütfu" dediği 15 Temmuz melanetiyle bugün yaşadığımız zulümlü mağduriyet sürecini netice verdi. Bunların hiçbiri tesadüfi değildir ve olamaz. Sanki sürecin başlangıcı ve nihayeti, önceden plan ve projesi yapılan ve müfrit bir ulusalcının dediği gibi "temizlik" harekatının hayata geçirilmesidir. Çünkü Siyasal İslamcı iktidar eliyle yapılan bu icraatların akıl, mantık, muhakeme, vicdan ve hukuk ile izah edilecek makul bir yanı bulunmamaktadır. Zaten yandaş ve müfrit taraftarların absürt söylemleri ışında bu hukuksuz icraatların izahını yapabilen de yoktur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı