"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yargıda asker vesayetinden...

Kâzım GÜLEÇYÜZ
31 Mayıs 2017, Çarşamba 11:19
28 Şubat’ta yargı üzerinde ağır bir asker baskısı vardı.

Bir kısım yüksek yargı üyeleri de bu baskının “gönüllü” ortağı oldular. Genelkurmay karargâhında verilen “irtica” brifinglerini ayakta alkışlayanlar da bunlardı.

O dönemdeki unutulmazlardan biri, meşhur “28 Şubat bin yıl sürecek” sözünün de sahibi olan Genelkurmay Başkanının İstanbul’daki DGM’leri “irtica”ya karşı “gevşek” olmakla suçlamasıydı.

Onun bu çıkışından sonra savcılar ve mahkemeler “gayret”e gelip 1990’da kaldırılmış olan TCK 163’ün yerine keşfettikleri 216. maddeyi işletmeye başladılar.

Başörtüsü yasağı başta olmak üzere 28 Şubatçıların yaptığı zulümlere karşı çıkan ve depremi İlahî ikaz olarak yorumlayan Yeni Asya hakkındaki toplatma kararları, soruşturma, dava ve mahkûmiyetler ondan sonra peş peşe geldi.

Mahkemeler üzerindeki asker baskısının bir başka örneği, emekli bir general hakkındaki yazımız sebebiyle açılan tazminat davasının temyiz aşamasında askerlerin Yargıtay’da dosya takibi yapmaları oldu.

Bu bilgiyi, o davanın gerek temyiz, gerek AİHM safahatında ciddî emekleri olan—geçenlerde bir program vesilesiyle gittiğimiz Balıkesir’de ziyaret ve sohbet imkânı bulduğumuz—Avukat ve Balıkesir Barosu eski Başkanı Turgut İnal bizzat aktarmıştı.

O süreçteki böylesi müdahaleler mahkemelerden hukukî geçerliliği son derece tartışmalı kararlar çıkmasına yol açtı.

Ve bu kararlardan AİHM’e gidebilenler, bizim davalarımız dahil, oradan döndü. Türkiye’ye ağır tazminatlar yükleterek.

28 Şubat baskılarının yargıdaki tezahürleri, ülkeyi, ağır bedeller ödeten böylesi sıkıntılarla karşı karşıya getirmişti.

Kemalist ideolojinin yargı üzerindeki vesayeti, AYM’nin başörtüsü ve 367 kararları, Danıştay’ın yasakçı tavrı gibi örneklerle sonraki dönemde de devam etti.

2010 referandumuna kadar HSYK da aynı vesayetçi yapının etkili araçlarından biriydi. Öyle ki, bir ara Adalet Bakanı ve Müsteşarıyla kurul arasında ciddî gerginlikler yaşandı, mahkemelik bile oldular.

Gelinen noktada bunlar geride kaldı. Ama tahmin edilmedik başka bir yere gelindi.

Yarın devam edelim.

***

Şu mübarek vakitlerde duamız haksızlıkların, keyfîliklerin, hak ve özgürlük gasplarının, mağduriyetlerin artık son bulması için...

Adaletsiz uygulamalar Ramazan’da son bulsun http://www.yeniasya.com.tr/video/adaletsiz-uygulamalar-ramazan-da-son-bulsun_433597

Nur’la yaptığımız bir periscope programı: Zekâtlar nereye verilmeli? - http://www.yeniasya.com.tr/video/zekatlar-nereye-verilmeli_401392

Okunma Sayısı: 6629
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan Erkiş

    31.5.2017 11:47:16

    ( 4 ) Merhum Cemil Meriç boşuna "- izm"ler idrâkimize giydirilen deli gömlekleri" dememiş. Bugüne kadar yaşadıklarımız ve bugün geldiğimiz nokta, "- ist"peşine düşen "- izm"cilerin sebep olduğu şeyler değil mi? Siyasal İslâmcı ideoloji, siyasetine dini alet ederek iktidara geldi ve 15 yılın sonunda tek adam, tek parti, tek sesli Türkiye limanına demir attı. Olan da hem millete hem memlekete hem de dine oldu. Her üçü de maddi manevi bedel ödemiyor mu? Hele dinin kemâlât ve hakâikine zararı daha büyük oldu. Dine karşı bir adavet hissi uyanmasına sebep oldular "Asıl musibet" de bu değil mi? Hâlâ aynı yanlışta ısrar ediyorlar. Menfi ve menfaatçi siyasetin "fıtratında" bu olsa gerek. Din adına siyaset yahut dinin siyasete âlet olamayacağını hâlâ öğrenmedik mi?

  • Özcan Erkiş

    31.5.2017 11:27:03

    ( 3 ) Yeni Asya'nın bu süreçte isabetli, haklı ve güzel hizmetlerinden biri de Mağdur Kürsüsü açmak oldu. Hem tebrik hem teşekkür hem de Allah (cc) ebeden razı olsun, diye duâ ediyoruz. Çünkü haklının ve mazlumun feryadını kamuoyuna duyurmak istemiyorlar ki, zulümleri kimse bilmesin ve duymasın. Fakat Yunus Emre'nin dediği gibi "bir Molla Kâsım çıkar" ve yalanlar fâni olur. (Teşbihte hata olmasın ve Yeni Asya camiası beni bağışlasın) bu sürecin Molla Kâsım'ı da Yeni Asya oldu ve hakkaniyetli tavrıyla sair cemaat ve câmilara da güzel bir numune teşkil etti. Bugünkü Mağdur Kürsüsüne çıkan bir yargı mensubunun mektubu da ibretle okunması gereken pek çok hakikatleri hâvi bir yazı olup, yargının hukuksuzluğunu alenen ifşâ ve ihbar etmektedir.

  • Özcan Erkiş

    31.5.2017 11:11:45

    ( 2 ) Yandaş kalemlerin bile hak, hukuk ve adaletten bahsettiği şu sürecin mağduriyet ve zulumleri, "mızrağın çuvala sığmaması"kadar hakikat ve alenidir. Yine aynı kalem "500 kadar emzikli çocuğun annesiyle birlikte cezaevinde" olduğunu beyan ediyor. (Yeni Asya,30.5) Bu vaziyet şefkat kahramanı bir anne ve onun günahsız masum yavrusu için bir zulüm değil de nedir? Aynı kalem bir başka vahim durumu da itiraf ediyor: "Hukuksuzluk OHAL ile meşrulaştırılıyor!" Bunun mânâsı nedir? Yapılan işler "kanunsuz"demektir. Kanunsuz yapılan iş ve işlem, yetki gasbı olup, zulümdür. Zaten OHAL de bunun için yapılmadı mı? Neticesi:Yüzbinden fazla insanın mağduriyet yaşadığı bir zulüm süreci. Artık millet ve memlekete gram faydası olmayan bu mânâsız ve zararlı süreç bitirilmelidir.

  • Özcan Erkiş

    31.5.2017 10:55:22

    Sayın Güleçyüz, "bin yıl"ömür biçilen 28 Şubat süreci ve zulümlerini artık herkes biliyor. Herşey arşiv ve kayıtlarda olup, merak eden araştırıp bulabilir. İletişimin teknoloji anlamında zirve yaptığı günümüzde hiç bir şey saklı-gizli kalmaz, kalmıyor ve kalmayacaktır. Bugün yapılan zulümler de tarihin arşivinde kayıt altına alınmış olup nesl- i âti okuyacak; fâil ve müsebbiblerini, ya rahmet duâsı yahut tel'in ederek anacaklardır. Maharet ise hayır duâsıyla yâd edilmektir. 28 Şubat'ın ardında üniformalı Kemalist ideoloji vardı. Şimdi de sivil kıyafetli siyasal İslâmcı ideoloji. Fark ne? Yalnızca isim ve libas! İcraat benzer :Mağduriyet ve Zulüm. Demek "tebeddül-ü esmâ ile hakâik tebeddül etmez" hakikatini bizzat yaşayarak görmek, siyasal İslâmcı ideoloji sahibi bir iktidar döneminde görmek nasip olacakmış. Ne ibretâmiz bir hadise!

  • armagan

    31.5.2017 09:55:22

    Dindarlara zulüm bitmiyor.Hangi hükümet olursa olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı