Aslında öteden beri niyetimiz, öncelikle, farz olan hac ibadetini yerine getirmekti, ama yıllardır bir türlü uygun şartlar oluşmadığı için mümkün olamadı.
Derken, geçen Kasım’daki Uşak ziyaretimizde Secaaddin Erfidan önce umre yapmamızı tavsiye edince, aile meclisinde oturup konuştuk ve sömestr tatilinde hep birlikte umreye gitme kararı verdik. İyi ki de vermişiz.
25 Ocak’ı 26’ya bağlayan gece bindiğimiz Suud Havayolları uçağının Cidde seferiyle başlayıp 8 Şubat sabahı İstanbul’a dönüşümüzle sona eren umre yolculuğu bize “Keşke bunu çok daha önce yapsaymışız” dedirtti.
Havaalanında büründüğümüz ihramlarımızla umreye niyetlenmemiz ve kıldığımız iki rekât namazla bizi daha ilk andan itibaren uhrevî bir atmosfere götüren bu yolculuktaki lâhutî heyecan, Mekke’ye ulaşıp Mescid-i Haram’a vardığımızda ve hele içeriye girip Kâbe’yi ilk defa gördüğümüz anda zirveye çıktı.
Her gün beş vakit namazda binlerce kilometre öteden yöneldiğimiz kıble, Hz. Âdem’in (as) inşa ettiği Beytullah tam karşımızdaydı.
Hemen Kâbe’nin etrafında dönen binlerce insana katılıp 7 şavtlık tavafımızı ve ardından bitişiğindeki Safa ile Merve tepeleri arasında 7 şavtlık sa’yimizi yaptık, tıraş olup umremizi tamamladık ve otele dönüp ihramdan çıktık.
Kâbe ve Mescid-i Haram ayrı bir dünya.
Gündüzün ve gecenin her saatinde yüz binlerce insanın tekbir, telbiye, dua ve zikirlerle akın akın geldiği mübarek menziller. Dünyanın çok farklı coğrafyalarından gelen bu insanların niyet ve hedefi aynı: ibadet ve dua.
Medine’deki Mescid-i Nebevî’de ve Ravza-i Mutahhara’da da aynı manzaralar var. Oralar da gece gündüz insanlarla dolup taşıyor. Hele salâtu selâmlarla yapılan Ravza ziyaretleri...
Üstadın yeryüzü mescidinde mihrab olarak nitelediği Mekke ve minber tabirini kullandığı Medine, Peygamberimizin (asm) dünyaya teşrif ettiği, hak dini tebliğ ettiği, mücadelesini verdiği, çilesini çektiği, insanlık için en güzel örneklerle dolu hayatını yaşadığı, Sahabeleriyle birlikte çok derin izler ve ölümsüz hatıralar bıraktığı mübarek ve mukaddes beldeler.
İnsanlık tarihinde yep yeni bir çığır açan Asr-ı Saadet inkılâbını gerçekleştirdiği bahtiyar şehirler. Bilhassa tevhid, nübüvvet ve haşir manalarının adeta müşahhaslaşarak ruhlarda pekiştiği, meleklerle haşir neşir olunan, namazların da bu şuurla kılındığı mekânlar.
Şimdi duamız, haccı da tamamlamak...
tweet 1: Diyanet’le dikte ettirilen risale metinlerinde Emirdağ-2 ve Barla Lâhikası yok, Şualar’da Hata-Savab Cetveli ve bazı kritik mektuplar da yok.
tweet 2: Diyanet’in İşaratü’l-İ’caz ve Mesnevî-i Nuriye dışında hiçbir risaleyi basamayacağı, bizzat Diyanet kaynakları tarafından ifade ediliyor...