Birinci Dünya Savaşıyla Osmanlıyı çökerten güçler Ortadoğu haritasını cetvelle çizerken, kurulmasına izin verdikleri yeni devletler arasında sürekli ihtilaf konusu olma istidadındaki pürüzleri de adeta birer saatli bomba gibi döşemişler.
Osmanlıyı tasfiye sürecinin son aşaması olan Lozan Andlaşmasıyla, misak-ı milli sınırları dahilinde kabul edilen Musul ve Kerkük’ün Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında bırakılması bunlardan biri.
Türkmen ahalisiyle birlikte.
Aynı şey Suriye’nin kuzeyindeki Türkmenler için de geçerli. Son günlerde gündeme gelen Bayırbucak halkı dahil.
Lozan’dan sonra Türkiye Kıbrıs ve Batı Trakya Türkleri gibi, Irak ve Suriye Türkmenleriyle de irtibatını neredeyse tamamen koparmış ve hiç ilgilenmemiş.
Çok partili demokrasiye geçildikten sonra Türkçülük esası üzerine kurulan partilerin onları provokatif tavır ve söylemlerle gündeme getirmeleri ise fayda değil zarar vermiş ve sıkıntıya yol açmış.
Bu gibi hallerde Saddam ve Esad rejimlerinin baskı ve zulmü daha da artmış.
Türkmenlerin bulundukları yerlerde kendi içlerindeki birlik ve beraberliklerini muhafaza edememeleri de, zamanla adeta “asimile” olmalarını netice vermiş.
Dış müdahalelerden de büyük zarar görmüşler. Mesela ABD’nin 2003’teki Irak işgali sonrası Kerkük peşmerge istila ve yağmasına maruz kaldığında, arşiv ve tapu kayıtları da tahrip edilerek, şehrin Türkmen kimliğine darbe vurulmuş.
Suriye iç savaşında ise bazı Türkmenlerin de silahlandırılıp rejime karşı ayaklandırılarak bir başka tuzağa düşürüldüğünü görmekteyiz. Bayırbucak’taki son gelişmeler bunun sonuç ve tezahürleri.
Türkmenlere, maalesef Türkiye’nin de dahil ve alet edildiği iç savaş senaryolarında, çatışan taraflardan biri haline getirilerek kullanılmalarının bedeli ödetiliyor.
Daha önce Kobani üzerinden Kürtlere yönelik olarak tezgahlanan provokasyonların benzer bir versiyonu, şimdi Bayırbucak Türkmenleri ile tekrarlanıyor.
Ancak ceremesini Türkmenler, Suriye halkı ve Türkiye olarak hepimiz çekiyoruz. Peki, nereye ve ne zamana kadar?
Yine bulaşan tetikçiye: Meşveretin ve şahs-ı manevînin elindeki Yeni Asya’yı başka hiç kimse ele geçirememiştir ve geçiremez. Başka kapıya.
Yeni Asya Risale-i Nur’u tamamen yanlış ve ters yorumlarla güya şerh eden Tahşiye’nin ilanlarını koymadığı için tetikçiye hesap mı verecek?