Saray kontrol ve güdümündeki AKP’nin kitabı duruma uydurma gayretinin ve dayatmasının en fazla yoğunlaştığı konu başkanlık.
Evvetce Erdoğan’ın yeri geldikçe tekrarladığı “10 Ağustos 2014’teki cumhurbaşkanı seçimiyle Türkiye’de sistem fiilen değişmiş ve halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı göreve gelmiştir, fiilî durum budur, anayasa da buna uygun hale getirilmelidir” iddia ve talebi, şimdi Davutoğlu’nun yerine atanan Yıldırım tarafından ısrarla ve sürekli dile getiriliyor.
Başkan veya partili cumhurbaşkanı dayatması bu söylemlerle devam ettiriliyor.
Yanı sıra, başkanlığın adeta sihirli bir değnek gibi bütün kapıları açacağı, ekonomiyi şaha kaldıracağı, siyasî istikrarı sağlam ve kalıcı hale getireceği, Türkiye’yi uçuracağı... gibi gayet “parlak” ve gösterişli sunumlar eşliğinde.
Ancak sergilenen tavırların da her gün daha fazla kuvvetlendirdiği “tek adam rejimi” endişelerini gidermeye yönelik herhangi bir ikna girişimine dahi ihtiyaç duymuyorlar. Bu derece kendilerinden “emin” görünüyorlar...
Yürütmenin, yasamanın, yargının, medyanın, üniversitenin, sivil toplum kuruluşlarının tek adama bağlandığı bir yapıda başkanlık veya partili cumhurbaşkanlığı sistemi diktatörlükten başka ne getirir?
Bu talep dillendirilirken gösterilen örneklerin şeflik dönemi uygulamaları olması başlı başına bir gösterge değil mi?
İktidar kadrosunun içinde iken Erdoğan’la arayı herşeye rağmen hoş tutma adına görmezden geldiği gidişatı, ancak harcandıktan sonra vurgulama noktasına geldiği görülen Bülent Arınç’ın ifadeleri son derece açık:
“Erdoğan yapısı itibariyle sözünü dinletebileceği, bütün karar mekanizmalarında tek başına müessir olabileceği, yapacağı çalışmaların önüne çok engelin çıkmayacağı bir başkanlık sistemi arzu ediyor.” (Hürriyet, 18.6.16)
Peki, devletin bütün yapı ve işleyişini tek bir şahsa bağlayacak böyle bir sistemi, 70 yıl önce çok partili sisteme geçmiş ve ihtilâller ile darbe ürünü düzenin ciddî arıza ve kusurlarına rağmen devam ettiren 2016 Türkiye’si böyle bir sisteme rıza gösterebilir mi?
2016’nın demokrasiye ve çoğulculuğa alışmış Türkiye’sini, 1930’lu yılların tek adam-tek şef rejimine geri döndürme zorlamaları başarılı olabilir mi?
Göreceğiz...
İçe kapanıp otoriter bir yapıya götürülmek istenen ve dünyadan kopan bir ülkenin birlik, beraberlik ve bekasını koruyabilmesi de zorlaşır.
Zekâtlar nereye verilmeli? - YENİ ASYA http://www.yeniasya.com.tr/video/zekatlar-nereye-verilmeli_401392 … @yeniasya aracılığıyla
Not: Bu yayında Tevbe Suresinden mealini aktardığımız ayet-i kerimenin numarası 60 olacaktı. Düzeltirim.
Eski İstanbul Müftüsü Prof. Mustafa Çağrıcı: Dinin kamplaşma ve çıkar aracı olarak kullanılması toplumu bölüyor