"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türbülans

Kâzım GÜLEÇYÜZ
30 Kasım 2017, Perşembe
Hamaset ve rest ekseninde yürüyen dış politikada, peş peşe keskin manevralar yapılıyor.

Birbirini takip eden yüz seksen derecelik U dönüşleriyle birlikte.

Dışarıda bir gün Rusya, ertesi gün İran, sonra Irak, ardından Almanya, Hollanda, Belçika, eşzamanlı olarak AB, peşi sıra ABD ve NATO...

Düşman ilan ediliyor. Ama sonrasında durum değişiyor ve “düşman”lar birden “dost” oluveriyor.

Yakın zaman önceki uçak krizi üzerine neredeyse savaşın eşiğinden döndüğümüz Rusya ile gelinen nokta bunun tipik örneklerinden.

Keza evvelce “Pers yayılmacılığı” ile suçlanan İran’la da buzlar eridi ve aynı çizgiye gelindi.

Dahası, yaklaşık 7 yıldır devrilmesine çalışılan Şam rejimi ve Esad yönetimiyle de yeniden el sıkışıp barışmanın sinyalleri verilmekte.

ABD ile ilişkilerde ne olup bitiğine ise akıl erdirmek imkânsız.

Kaç yıldır istenen, ama cevap alınamayan “Gülen’in iadesi” konusu yılan hikâyesine dönerken, Zarrab davası giderek daha da derinleşen bir krizin odağına yerleşmiş durumda.

Bir diğer sıkıntılı konu Suriye iç savaşının ürünlerinden biri olarak ortaya çıkarılmış olan PYP-YPG’ye verilen ABD ve Rusya desteği.

Evvelce kucak açtığı, ama şimdi en önemli tehdit olarak nitelediği bu gruba ABD’nin silah ve araç desteği vermesine tepki gösteren Ankara, Trump’ın yarım ağız “Artık silah vermeyeceğiz” sözüyle “zafer” kazanmış havasındaydı, ama Pentagon tam tersini söylüyor.

Trump’ın Ortadoğu’da Suud üzerinden tetikleyip Katar kriziyle startını verdiği, İsrail’i daha sıkı kollarken İran’ı hedefe koyan krizin dallanıp budaklanması halinde Türkiye’nin nasıl bir politika takip edeceği de sorulardan biri.

İktidar yorumcuları AB’den tamamen kopmuş bir Türkiye’nin yazacağı “destan”lardan dem vuruyorlar, ama dış politikadaki reel gerçeklerin bizi nerelere sürükleyeceği tam bir muamma.

Böyle bir belirsizlikler sarmalında Meclisi de devredışı bırakan emrivakilerle yapılan sınırötesi askerî operasyonlar, ülkeyi tehlikeli tuzaklara sürükleme risklerini de davet ediyor.

Neredeyse günlük rüzgârlara kapılıp oradan oraya savrulan Ankara’nın bu kaygan, değişken ve tehlikeli süreçte ortak aklı devreye sokacak bir demokratik istişare ortamından iyice uzaklaşmış olması başlı başına ciddi bir handikap.

İyice şirazeden çıkan ve iç dayanışmayı tahrip edip tüketen OHAL hukuksuzlukları da cabası.

Ülke bu türbülanstan bir an önce çıkıp normale dönmeli.

***

- İkiz bebeklerini cezaevinde düşürmenin acısı da yaşatılmış olan 28 yaşındaki bir annenin ve hedefteki gazetede muhabirlik yapmaktan başka “suç”u olmayan bir genç kızın aylarca tutuklu yargılandıktan sonra 7.5 yıl hapse mahkûm edilmeleri bazı vicdanları hiç mi sızlatmıyor?!!!

- Delilsiz, haksız ve keyfî tutuklamalarla aylardır hak ve özgürlüklerinden mahrum edilerek cezaevi derebeyliklerinin olmayan “insaf”ına terk edilen masumların âhı, onlara bu zulmü reva görenleri bu dünyada da yakar, öbür tarafta da. İlâhî adalette zamanaşımı yoktur.

Okunma Sayısı: 7180
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-2

    30.11.2017 12:23:30

    Siyasiler, kullandıkları seviyesiz, nezaket ve nezahet yoksunu söylemlerin, halka ve bilhassa taraftarlarına aynen yansıdığını ve onların da birbirlerine aynen öyle davrandıklarını bilmiyorlar mı? Bu bir toplumsal yozlaşma değil de nedir? Tuhaftır, eğitimin kalitesinden bahisle övünmesi gereken iktidar cenahından, CB Başdanışmanı bir hanımefendi "Eğitim arttıkça şiddetin kalitesi artıyor!" buyurmuşlar. (Basın, 29.11) Ağlasak mı gülsek mi? "Şiddetin kalitesi" ne demek Allah aşkına. Adı üstünde, "şiddet"denen kaba güç ve kaba kuvvet olan olgu/vakıa; gayri insani, gayri hukuki, gayri bir vicdanı bir davranıştır ki -katiyyen- kalitelisi-kalitesizi olmaz. Eğitimin değil şiddetin kalitesiyle övünen bir zihniyet! Tevekkeli toplumda kaliteli şiddet(!) bu kadar attı demek. Dahilde ve hariçte her şeyin menfi mânâda -âdeta- zirve yaptığı ve yaşanmakta olan şu süreç de kumpas(!) olmasın!...

  • Gündüz Alp

    30.11.2017 10:43:25

    Evet, "hamaset ve rest ekseninde yürüyen dış politika" ile seviyesiz, nezaket ve nezahetten uzak bir üslupla yürüyen iç/dahili politika. Ve Türkiye'nin getirildiği noktayı vurgulayan ibretâmiz bir Yeni Asya manşeti:"85 YAŞINDA HÜCREDE!" Söylenen her sözden kendi aleyhlerine bir mânâ çıkaran tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız. Ülkenin durumu için kullandığınız "türbülans" kelimesi bile inanın kifayetsiz kalıyor. Ülkeyi, devleti ve milletiyle beraber bir anafor yahut girdaba sokan ve maddi-manevi pek çok şeyin kaybedilmesini netice verecek olan şu vahim gidişattan acilen kurtulmamız icap ediyor. Evvela iktidar, toplumsal barış ve adâleti ve demokratik hukuk devletini tehdit eden OHAL'i, siyasiler de toplumsal ayrışmayı netice veren seviyesiz kayıkçı kavgasını bitirmelidirler.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı