Cumhurbaşkanı dönüp dönüp tekrar tekrar “OHAL’den kim ne zarar gördü?” dese ve iktidar ortalığı güllük gülistanlık göstermeye çalışsa da memleketin, toplumun ve devletin hali ortada.
Bilhassa AKP’nin tek başına iktidarını kaybettiği 7 Haziran seçiminden sonra terör tırmandırılarak ülkenin içine sokulduğu korku atmosferi, 15 Temmuz ve OHAL ortamında iyice had safhaya vardırıldı.
Cadı avına dönüştürülen operasyonlar, ihraç, gözaltı ve tutuklamalar gerek devlet kadrolarında, gerekse toplum genelinde yaygın bir tedirginliğe yol açtı.
Devletin en tepe noktalarından yapılan teşviklerle gaz verilen ihbar furyası, hem tasfiyelerin zaten ciddî boyutta kan kaybettirdiği yargının yükünü arttırdı, hem de devlet ve toplumda kimsenin kimseye güvenmediği bir atmosfer oluşturdu.
Artık hiç kimse geleceğinden emin değil. Olup bitenler hakkında fikir etmekten dahi çekiniyor. Dağa taşa korku sinmiş.
15 Temmuz travması, devleti yönetenleri de esir almış. Orada da güven kaybolmuş. Korku, paranoyaya dönüşmüş.
Sonu gelmeyen tasfiyelerle gerçekleştirilen kıyımlar, devlet kadrolarını da ciddî şekilde boşaltmış ve zaafa uğratmış.
f.ö ile mücadele gerekçesiyle yapılan, ama ilgili ilgisiz birçok yetişmiş insanın biçilmesine yol açan tasfiyeler sonucunda devlet çarklarında tıkanmalar olmuş.
5 bine yakın akademisyenin atıldığı üniversitelerin bazı bölümlerinde öğrencilere ders anlatacak hoca, kimi üniversitelerin tıp fakültesi hastanelerinde ameliyat yapacak uzman doktor kalmamış.
Birçok devlet kurumunda işler durma noktasına gelirken, haftalardır gündemde olan kabine revizyonu söylentisi bu durumu daha da ileri boyutlara taşımış.
Öyle ki, artık iktidar medyasında bile bu duruma işaret edilirken, “Tek bir telefonla halledilebilecek olan konular, bürokrasi çarklarının iyice ağırlaşması sebebiyle aylarca sürüncemede kalıyor” şeklindeki tesbit ve şikâyetlere konu oluyor.
Zaten birçok konuda işler “OHAL var, birşey yapamayız” mazeretine takılırken.
Bu fetretten ancak OHAL’e son verilip hukuk ve demokrasiye dönülerek çıkılabilir.
***
Barış ve huzur iklimi olması gereken Ramazan boyunca iftarları bile sonu gelmeyen bir hesaplaşmanın tehdit mesajları için kullanmak ne iş?!!
Demirel (1985): “Demokrasi dediğimiz zaman, hak arama yollarının sonuna kadar açık olduğu rejim akla gelmelidir.” Ve 2017: Acı tablo ortada.
Üstad Bediüzzaman ile Sungur Ağabeyden manidar bir Kadir Gecesi anekdotu http://www.yeniasya.com.tr/video/ustad-bediuzzaman-ile-sungur-agabeyden-manidar-bir-kadir-gecesi-anekdotu_435935