1990’lı yılların başları, Türkiye’nin 12 Eylül rejiminden kurtulma ve özgürleşme hasretini kuvvetle hissettiği, resmî tabuları yoğun bir şekilde tartıştığı ve demokrasinin önünü açma sancıları çektiği son derece ilginç bir dönemdi. (...) Toplumdaki özgürlük talebi, (o günkü) iktidarın bu talebi karşılayamaması ve bunun da etkisiyle oluşan boşluk, en fazla çoktandır sistemli bir çalışma yürütmekte olan millî görüşe yaradı.
Bu hareket önce 1994 yerel seçimiyle belediyelerde ve ardından 1995 genel seçimiyle parlamentoda iktidar olma şansını yakaladı. Ama bu durum, demokrasiye nihayet alışmaya başlayan ve bunu önemli açılımlarla ortaya koyma noktasına gelmiş kesimlerde “laiklik hassasiyeti”nin depreşmesine yol açtı. Din adına siyaset iddiasının iktidar olması, demokratik gelişmelerin nisbeten teskin etmiş ve küllendirmiş gibi göründüğü “irtica ve din devleti” korkularını yeniden harekete geçirdi.
Gerçi bu korkuların hiçbir şekilde aslı ve esası yok. Ama toplumu tanımayan ve ülke gerçeklerinden kopuk kesimlerin, kökü çok eskilere ve derinlere dayanan bu vehim ve korkuları, Türkiye’de oluşan demokratik iklime zarar verdi.
90’lı yılların başında serbest tartışma ortamının filizlenmeye ve demokrasinin kök salmaya başladığı bir Türkiye’den, 1997 ve sonrasında 28 Şubat Türkiye’sine sürüklenmemizin altında yatan çok önemli sebeplerden biri bu durum.
Sonuçta din adına siyasetin güçlenmesi, demokratik gelişme sürecine zarar verdi. Cumhuriyet elitlerinin açılım arayışlarını sabote ederken, demokrat çizgi ve gelenekten gelenlerin dahi kimyasını bozdu. Ve netice olarak, dayatmacı statükonun ömrünü biraz daha uzattı. (...)
Sosyolog Abdurrahman Arslan’ın tesbiti konuyu tamamlıyor: “1995’te dindarlar belediyelere geldiklerinde sistem tıkanmıştı. Kemalistler iktidarı elden çıkarmak tehlikesiyle karşı karşıya kaldıkları için görmek istemiyorlar. Eğer dindarlar gelmeseydi sistem tıkanmıştı. Bu sistem gidemezdi. Şu anda da dindarların bu sisteme en büyük faydaları kilitlenmiş bir sisteme açılım getirmeleridir.” (Emeti Saruhan, Yeni Şafak, 19.6.11)
Müflis Proje Kemalizm, s. 92-4
Görevdeyken de, emekli olduktan sonra da en çok tartışılan generallerden biri olan Kara Kuvvetleri eski Komutanı e. Org. Aytaç Yalman: “Atatürk’ü yeterince anlayamadığımızı itiraf etmek mecburiyetindeyiz.” Çocukluktan bu yaşa hep onunla haşir neşir olduğunuz halde bu nasıl iş?!!!
Konya Ereğli’deki İttihad programı ve gençlerle 2. buluşma - YENİ ASYA http://www.yeniasya.com.tr/video/konya-eregli-deki-ittihad-programi-ve-genclerle-bulusma_446902