Toplum olarak yaşadığımız tecrübeler de gösteriyor ki, demokrasinin karşı karşıya olduğu en büyük tuzak ve tehditlerin başında terör geliyor.
Demokrasiyi kesintiye uğratan 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül müdahalelerinin en önemli gerekçesi anarşi ve terördü.
Her üç darbenin de öncesinde bilhassa üniversitelerde öğrenci eylemleri adıyla başlatılıp sonra anarşi ve teröre dönüşen olaylarla müdahalenin zemini hazırlandı.
Özellikle 12 Eylül’de bu senaryo çok açık bir şekilde sahneye konuldu. Terör bir yıl boyunca tırmandırıldı, “tedbir” olarak ilan edilen sıkıyönetimler bile işe yaramadığı gibi, tam tersine olaylar daha da azdırıldı.
Dönemin Başbakanı merhum Demirel’in ifadesiyle nerede sıkıyönetim ilan edildiyse orada anarşi ve terör hadiseleri arttı.
Bilâhare ihtilal kadrosundan bir generalin itirafıyla, darbe ortamı olgunlaşsın diye olaylara seyirci kalındığı ortaya çıktı.
Daha ötesinde, bu tür hadiselerin bazı eski darbeciler tarafından organize ve tahrik edildiği yönünde ifşaatlar da yapıldı.
Neticede 12 Eylül halk nazarında “meşruiyet” kazanmak için en önemli dayanak olarak terörü kullandı; 11 Eylül akşamına kadar tırmanışına seyirci kaldığı anarşiyi darbe sabahından itibaren “kontrol” altına aldı, ama 1984’te PKK terörünü doğurdu.
Askerî yönetim ve ardından bölgede uzun yıllar uygulanan OHAL rejimi, terörü bitirmek şöyle dursun, daha da büyüttü.
Ve zaman içinde iyice kronikleşen bu sorun, demokratikleşmenin de en büyük engeli olarak karşımıza çıktı. Antidemokratik ve hukuk dışı uygulamalar terörü beslerken, terör olayları demokrasiyi geliştirecek adımların önünü kesen bir takoz işlevi gördü. Bir kısır döngüye girdik.
Güvenlik gerekçesiyle demokrasiyi kıstıkça, bundan palazlanan terörün oluşturduğu güvenlik sorunu daha da kronikleşti.
2016’nın son günlerinde gelinen nokta da yine bu ikilem ve fasit dairenin içinde hapsolduğumuz bir tabloya işaret ediyor.
Demokrasi ve hukuk kriterlerini geri plana iten güvenlikçi politikaların sivil yöneticiler eliyle öne çıkarıldığı ve tehdit söylemleriyle hayata geçirildiği bu tablo, yeni ve derin endişeleri beraberinde getiriyor.
Terörle mücadele öfkeyle ve sokak ağzı söylemlerle değil, doğru teşhis, tesbit, çözümler ekseninde üretilecek akılcı stratejilerle yapılmalı.
Beşiktaş’taki terör saldırısının düşündürdükleri ve yine Said Nursî çözümü http://www.yeniasya.com.tr/video/terore-said-nursi-den-cozumler_418115