Suriye’de gelinen nokta, Türkiye’nin bu ülkeyle ilgili olarak uyguladığı politikanın sorgulanması ve değiştirilmesi zaruretini çok daha kuvvetli ve vurgulu bir şekilde gündeme taşımış bulunuyor.
Şimdiye kadar izlenen, “Esed’e muhalif grupları destekleme” siyaseti, ülkedeki çatışma ortamını iyice kızıştırdı ve meydan, IŞİD gibi, dizgini ve kumandası uluslararası şer komitelerinin elinde olan vahşi terör örgütlerine kaldı.
Keza PKK’nın Suriye kolu olarak bilinen yapılanmalara gün doğdu.
İş öyle bir hale geldi ki, Suriye sınırımızın hemen altındaki Kobani ve Tel Abyad gibi yerleşim merkezleri IŞİD’le PYD arasındaki hakimiyet mücadelesinin arenalarına dönüştü.
Buralardaki çatışmaların bizdeki yansımaları ise ciddî iç güvenlik endişeleri doğurdu.
Geçen güz Kobani, IŞİD kontrolüne geçtiğinde, orada alevlenen kanlı fitne ateşinin hem de Kurban Bayramı günlerinde ülkemizi de nasıl yaktığını çok acı bir şekilde gördük ve yaşadık.
Şimdi yine Kobani-IŞİD ve Tel Abyad-PYD olayları sebebiyle diken üstündeyiz.
Ve Irak’ta çeyrek asırda bugünkü noktaya getirilen “ülkeyi üçe bölme” senaryosu, Suriye’de çok daha kısa bir sürede, beş yıl bile dolmadan hayata geçiriliyor.
Öncesinde son derece yakın ve samimi olduğu Esed’e karşı birden tavır değiştirip onu devirme hedefine odaklanan ve bu niyetle ülke içindeki silâhlı muhalefete her türlü desteği veren AKP hükümeti, bu tablodan memnun mu?
Peki, Türkiye’nin güvenliğini de tehdit eden bu gidişat karşısında, şu veya bu gerekçeyle yapacağı bir askerî müdahale çözüm olur mu, yoksa bizi de belâya iyice bulaştırıp, sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale mi sokar?
tweet 1- Üstad diyor ki: “Risale-i Nur’a ve şakirtlerine ilişenler maskara olurlar.” İbretle görüyoruz ki, hadiseler onun bu sözünü de tasdik ediyor.
tweet 2- Doğu Türkistan’da yine tırmanan Çin zulmünü lânetlerken, kıyam çağrılarıyla bu zulmü tahrik edip çanak tutan provokatörleri de kınıyoruz.