"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Süreç ilerledikçe çelişkiler artıyor

Kâzım GÜLEÇYÜZ
25 Ağustos 2017, Cuma
Sayın hâkimler ve savcılar (4)

Darbecilerle mücadele gerekçesiyle başlatılıp bir camianın topyekûn tasfiyesine dönüşen operasyonlar süreci ilerledikçe, yapılanlar güçlü ve sağlam bir hukuk zeminine oturtulmadığı için, çifte standart eleştirilerini gündeme getiren aşikâr ve derin çelişkiler artarak sürüyor.

Aynı iddialarla suçlananlardan bir kısmı tutuksuz yargılanırken, bir kısmının tutuklanması ve tutukluluk halinin mütemadiyen uzatılması bu açık çelişkilerden biri.

Farklı mahkemeler tarafından verilen tutuklama ve tutukluluğu uzatma kararlarının hep aynı standart ve şablon “gerekçe”lere dayandırılması da manidar.

Hepsinin ortak dayanağı “kuvvetli şüphe,” ama hiçbirinde deliller toplanmamış!

İlgili-ilgisiz kurumlara yazılar yazılıyor; ama cevapların bir türlü gelmemesi gerekçesiyle tahliye talepleri sürekli reddedilip, duruşmalar ileri tarihlere atılıyor.

Birçok davada hâkimler, sanıklara açıkça “Suçlu olduğunuza ben de inanmıyorum, ama tutuklamak zorundayım” diyor.

Bazılarında ise “Dosyaya koyduğunuz belgeler bizi ilgilendirmiyor, bizim için asıl olan MİT’in listesi” diyen hâkimler var!

Böyle hâkimlerin gördüğü davalarda sanık ne derse desin ve haklılığını ispat için hangi delili gösterirse göstersin, mahkeme nezdinde hiçbir hükmü yok!

Son dönemde sıklaşan örneklerle daha da göze çarpar hale gelen bir diğer çelişki, doğrudan darbecilikle suçlananlara ard arda tahliye kararları verilirken, darbeyle hiçbir ilgisi olmadığı halde iftiraya dayalı ihbar veya çok tartışmalı Bylock isnadıyla tutuklananların hâlâ içeride tutulması, dahası orada da çifte standart uygulanması.

Bir diğeri, damat tahliyelerindeki çifte standardın, damatlar arasında da “özgül ağırlık” farkına getirilip dayandırılması.

Kaçma ve “delil”leri karartma ihtimali asla söz konusu olmayan on binlerce insanın keyfî gerekçelerle ve gittikçe ağırlaştırılan gayri insanî cezaevi şartlarında hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılmaya devam edilmesi ise, vicdanları kanatan hukuk cinayetleri olarak, zulüm tarihinin utanç sayfalarındaki yerini alıyor.

(Devam edeceğiz.)

***

Nuh Albayrak (Star): Makul yanılma payını fazlasıyla aşan gerçek mağdurlar olduğu bir vakıadır. Bir tanecik mazlumun âhı Arş’ı titretir.

Taşgetiren: Mağduriyet “edebiyat” seddini aşamadı. Darbeciye ve yataklık yapana kitabın yazdığı her cezayı ver, ama mazlumlar oluşturmadan.

Okunma Sayısı: 9729
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Yusuf ATMACA

    27.8.2017 08:09:51

    Darbeyi önleyemeyen veya önleyemeyen beceriksizler mükafat görürken darbe ile alakası olmayan ve olamayacak vatansever masunlar en ağır şekilde cezalandırılıyor. Ahirete iman ne büyük nimet!

  • Özcan ERKİŞ

    25.8.2017 17:14:09

    (6) Peki, o vakit bir vatandaş olarak şu suali soralım: (Sizce) İktidara gelme şansı yüzde 0 (sıfır) olan, Türkiye seçmeninde karşılığı olmayan, marjinal bir partinin hapisten yeni çıkmış lideri neyine güvenerek, "cemaatların kökünü kazıyacağız!" demiş olabilir? Ve yine aynı müfrit ulusalcı,bunca hukuksuz işlere imza atan yargıya methiyeler düzüp, neden "Türk yargısı son elli yılın altın devrini yaşıyor!" demiş olabilir? Hem iktidar cenahının hem iktidara taban tabana zıt ve muhalif bir müfrit ulusalcının siyasal İslamcı iktidarla aynı noktada buluşup aynı manaya gelen şeyleri söylemeleri tesadüf olabilir mi? Masum, mağdur ve mazlumların hak ve hukuku için, insaf nazarıyla hadiseleri değerlendirelim ve öyle karar verelim. Ki aksi halde zulme ve zalime taraftar olmakla manen mesul oluruz.

  • Özcan ERKİŞ

    25.8.2017 16:58:04

    (5) Sürecin evveline ve seyrine bakarak; akıl, mantık, muhakememizi çalıştırarak, hadiseler zincirini göz önüne alarak diyebiliriz ki bu süreç, 17-25 Aralık tarihine pek su yüzüne çıkmamıştı.Demek mezkur hareketi "tenkil" projesinin tatbikata geçmesi için "lütuf" nevinden olayların olması beklenmiş. 17-25 Aralık bu "lütufl"ardan birisi ise diğeri de 15 Temmuz melun ve menhus girişimdir. Ve ardından OHAL ve KHK rejimi ile düğmeye basılmış, yargı da kullanılarak bugünkü mağduriyet ve zulümler ortaya çıkmıştır. Hatırlarsanız, iktidar cenahı evvela "inlerine gireceğiz!" veya kendilerini hukuk ile uyaranlara karşı "cadı avıysa cadı avı!" diyerek harekatı başlatmışlardı. Ardından Ergenekon'dan tahliye olan, Siyasal İslamcı iktidara öteden beri muhalif, müfrit bir ulusalcı daha çıkar çıkmaz "Cemaatların ve tarikatların kökünü kazıyacağız!" demişti. Daha henüz ortada 15 Temmuz kalkışması da yoktu.

  • Özcan ERKİŞ

    25.8.2017 16:47:41

    (4) Mağduriyet ve zulümleri netice veren şu sürecin başından bugüne çelişki ve tutarsızlıklarla malul olduğuna inanıyorum. Hem bu çelişkili sürecin 20 Temmuz'da başladığına da inananlardan değilim. Mesela, 2001'de kurulup 2002'de tek başına iktidara gelen Siyasal İslamcı iktidar cenahı, 2013'e kadar "cemaat" dedikleri, hizmetlerini övüp alkışladıkları bir harekete "terör örgütü" demek için neden 2013'ü beklediler? Ve mesela, madem o hareket "terör örgütü" idi neden iktidara gelir gelmez halkı "sonra mağdur olacaksınız!" diye uyarıp, ikaz etmediler? Ve mesela, banka, okul, gazete, dershane, sendika, yardım derneği gibi hareketle irtibatlandırdıkları kurum ve kuruluşların kanun dairesinde açılmasına, çalışmasına izin verirken yine halka "bunları açıyoruz ama ilerde bu yüzden mağdur olursunuz!" demediler? Evet, bugün iktidara sorulacak o kadar çok sual var ki. Muhtemelen onların cevabı şu olacaktır: Kandırıldık! Acaba?

  • Özcan ERKİŞ

    25.8.2017 11:34:39

    (3) yeni Asya olarak Adalet Bakanı, BB Yardımcısı ve Hakimler, Savcılara açıktan yaptığınız hak, hukuk ve adalet çağrısı ve daveti devam ederken; iktidar yine ve yeniden iki KHK ile yeniden toplu tasfiye ve ihraçlara devam etmektedir. Artık iyice anlaşıldı ki, 15 Temmuz melanetini ardından ilan olunacak OHAL rejimi ve KHK'lar ile kamudan "temizlenecek" ihraç ve tasfiye edileceklerin listesi -muhtemelen- çok önceden hazırlanmış gibi görünmektedir. Hadiselerin seyri ve yapılan antidemokratik uygulamalar bize bunu göstermektedir. Yoksa böylesine yüz binleri aşan bir ihraç ve tasfiyelerin listesi öyle hemencecik yapılabilecek şeyler değildir. Komplo teorilerinden hiç hoşlanmamakla birlikte, (Allah'u a'lem) önceden projesi yapılmış bir planın hazırlıkları tamamlanınca 15 Temmuz melanetiyle düğmeye basılmış ve proje tatbikata konulmuştur. 2013'ten sonra gelişen hadiseleri değerlendirerek vardığım bir kanaat olup, bu, benim şahsi düşüncemdir. Gerçekler er geç ortaya çıkacaktır.

  • Özcan ERKİŞ

    25.8.2017 11:22:25

    (2) İktidar yanlılarının bile bize "Günaydın! Daha önceleri neredeydiniz?" dedirten, hak-hukuk gasplarının netice verdiği adaletsizlikleri dile getirmesi ve "Boş dosyayla 13 aydır tutuklu" diyerek (Yeni Asya, 25.8) yargının hukuksuz ve keyfi muamelesini dile getirmesi, siyasal iktidarın emrine ram olmuş bir yargının hal-i pür melalini aleme göstermektedir. Masum ve mağdurların feryatlarına karşı gözünü ve kulağını kapatan ve ağzına kilit vuranlar (Yeni Asya ve camiası hariç) bunun vizr-ü vebalini ödeyemezler. Hele Yeni Asya'nın dünkü manşeti ve" BU KAÇINCI TABUTTA TAHLİYE?" başlıklı haberi ki, bir ülke ve o ülkenin yargısı adına ne utanç verici bir haldir. Ağır hasta, hayat-memat mücadelesi veren ve yatağa mahkum bir yargı mensubunu, kelepçeli bir vaziyette adeta "ölüme mahkum" etmek hangi vicdan, adalet ve hukuk anlayışında vardır? Bunun maddi-manevi hesabını kim, nerede verecektir? "Adalet illa adalet" dememiz bunun içindir.

  • Özcan ERKİŞ

    25.8.2017 11:07:08

    Sayın Güleçyüz, herkesin mübarek cuma gününü tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum. Hani halk arasında çokça söylenen bir tabir vardır : "Deveye sormuşlar neden boynun eğri? O da demiş;'nerem doğru ki?" İktidar cenahının ve yargının ahvali aynen bunun gibi. İktidarın tutarsız, çelişkili beyanlar ve yargı üzerindeki müdahale ve baskısı, yargının keyfi ve hukuksuz kararları süreci hem uzatmakta, belirsiz hale getirmekte, masum ve mağdurların zulmünü arttırmaktadır. 15 Temmuz zalimane teşebbüsünün failleri olduğu iddia edilen 150 küsur kişinin yargılanması devam ediyorken; darbe ile alakası bulunmayan on binlerce insan-maalesef- iktidarın inat, öfke, kin ve intikam fikriyle daha önceden "terör örgütü"olarak ilan ettikleri toplumun bir kesimine yönelik "yargısız infaz" "linç" "peşin cezalandırma" ve benzeri muameleye tabi tutmaktadırlar. Ve tabiki bu haksız-hukuksuz muamelede ne yazık ki yargı kullanılmaktadır.

  • Furkan

    25.8.2017 02:18:23

    Gerçek failler dışarı,alakasız failler içeri.Mizansen de buydu zaten.

  • Ali Tam

    25.8.2017 00:35:31

    Ortada zeminden kainatin öbür ucuna kadar yükselen bir ADALETSIZLIK ve HUKUKSUZLUK var. Ve biz buna sessiz kalamayiz. Müslümanlar olarak bizim boynumuz sadece Allah önünde egilir. Hic bir ZALIME boyun egemeyiz, isledigi zulmlere, adaletsizliklere ve hukuksuzluklara sessiz kalamayiz. Hakimler Savcilar bugün bir ZALIMDEN korkarak adalet dagitamiyorlarsa ZULM kusuyorlarsa onlar da zalimdir. Herkes ölecektir RUHU serefli kalsin Zalim'in ayaklari altinda ezilmesin. Allah zalimleri sevmez ve muvaffakiyete erdirmez. Onlarin imtehan geregi muvakkat galebe gibi gözüken halleri diger bir imtehandir. Icinizdeki potansiyali Zalime boyun egmek tarafindan Allah'a boyun egmek yönüne ceviriniz ve ADALET dagitiniz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı