Parlamenter sistemin siyaset ayağının esas itibarıyla seçim sandığında şekillenmesi icab ederken, son dönemde sandık dışı müdahalelerle yeni bir dizayn projesi gündemde.
Bunun ilk adımı, 7 Haziran seçiminden çıkan sonucun beğenilmeyip “kaos ve belirsizlik” olarak nitelenmesi ve sonra 1 Kasım seçiminin dayatılmasıyla atıldı.
Eşzamanlı olarak, bir buçuk senelik çözüm sürecinin getirdiği “barış ve sükûnet” ortamının yerini, bir anda düğmeye basılıp tırmandırılan terör olayları aldı.
7 Haziran Meclisinden bir hükümet çıkarılamayışı da eklenince 1 Kasım seçimine gidildi ve malûm tablo ortaya çıktı.
Bu tabloya bina edilen yeni hükümet ise 7 ay bile devam edemedi; 20 ay önce Saray tarafından atanmış olan başbakan, yine Saray çıkışlı ince bir operasyonla çekilmek mecburiyetinde bırakıldı.
28 Şubat’ta askerin başını çektiği bir psikolojik harekât sonucu görevi bırakmış olan Erbakan’ın ekolünden gelme bir cumhurbaşkanı, kendi başbakanını benzer bir âkıbetle karşı karşıya getirdi.
1 Kasım’da tecellî eden millet iradesinin iktidara yönelik netice ve tezahürü, dayatılan olağanüstü kongre ile değiştirildi.
Yüzde 49.5’un oy verdiği bir başbakan Saray talimatı karşısında el pençe divan duran kongre delegelerinin oylarıyla görevi devretti ve yeni bir kabine kuruldu.
Böylece yüzde 49.5’un 1 Kasım’da ortaya koyduğu irade ve tercih, ona sorma ihtiyacı bile duyulmadan geçersiz kılındı.
Seçmen de, parti tabanı da dışlanmak suretiyle...
İktidar partisi ve hükümeti üzerinde bu operasyonu olağanüstü kongre yoluyla bir çırpıda yaptıran sistem, aynı yöntemin MHP’de işletilmesini ise geciktirdi.
Delege çoğunluğunun olağanüstü kongre talebi, tartışmalı yargı kararlarına takıldı.
Ardından, bir yere kadar ortak hareket etmiş olan muhalif adaylar arasında ihtilaf çıkarıldı. Ve sancılı sürecin ardından rötarlı Yargıtay kararı kongrenin yolunu açınca Bahçeli de “evet” noktasına geldi.
Ama muhalifleri tasfiye planıyla.
Şimdi cevap bekleyen soru: Yol ayrımındaki MHP Saraya koltuk değneği olmayı mı, yoksa hür muhalefeti mi seçecek?
Hükümet programı: “Hedefimiz evrensel ölçekte bir demokrasiyi hayatın tüm alanlarında hakim kılmak.” Söylem güzel, ama eylem ve uygulamalar?
Cumhurbaşkanı-başbakan uyumu millete ve ülkeye hizmet için gerekli; “Türk tipi başkanlık” dayatmasıyla tek adam rejimi getirmek için değil.
Başbakan “Dostları arttırıp düşmanları azaltacağız” diyor. İçerde “cadı avı” operasyonları daha da hızlanarak devam ederken nasıl olacak bu?