Geçenlerde bir toplantı için gittiğimiz Tokat’ta, uzun yıllar okul müdürlüğü ve idarecilik görevlerinde bulunmuş emekli bir okuyucumuz şöyle bir tesbit ve endişesini aktardı:
“Son dönemde Millî Eğitimde yönetici kadrolarına ‘radikal’ çizgisiyle bilinen kişiler getiriliyor. Bu, dindarlar için yeni ve daha tehlikeli bir tuzak anlamına geliyor.”
Açıkça belli ki, öyle. Nitekim hayli zamandır medyada 28 Şubat’tan bildiğimiz laikçi reflekslerle verilen provokatif haberlerde bunun işaretlerini görüyoruz.
Millî Eğitim veya okul müdürlüğü gibi görevlerde bulunan bazı kişilerin malûm ve hassas sinir uçlarına dokunacak nitelikteki dengesiz söylemleri 28 Şubat günlerinde olduğu gibi basına konu oluyor.
Bunların üst üste gelmesiyle oluşan dosyalar giderek birikiyor; yeni operasyonlarda kullanılmak üzere toplanıyor.
Bir taraftan bu yapılırken, eşzamanlı olarak, 15 Temmuz’dan sonra “FETÖ ile mücadele” paravanında iyice hız verilen “Gülen grubunu tamamen imha ve tasfiye” operasyonlarıyla boşalan kadroların başka cemaatlerle doldurulmakta olduğu yönündeki propagandalarla, sıradaki diğer cemaatler de hedefe konuluyor.
Görünen o ki, hedef bu cemaatleri de önce önlerini açar gibi yapıp tuzağa düşürmek; sonra, şimdi Gülen grubuna yapıldığı gibi, onları da tasfiye etmek.
(Bu arada, özellikle Millî Eğitimdeki cemaat bağlantılı üst düzey kadroların, işler bu noktaya gelmeden çok önce kızağa çekilip “harcandığını” belirtelim.)
Bu sinsi stratejide “altın vuruş” ise, şu günlerde idarecilik görevlerinin tevdi edildiği radikaller üzerinden gerçekleştirilip, onların bolca vereceği malzemeleri kullanarak, işi bu kadroların siyasî hâmîlerine de uzatıp bir taşla birden çok fazla kuş vurmak şeklinde tasarlanıyor gibi.
Böylece hem şu günlerde “FETÖ” için telaffuz edilen “siyasî ayağın” daha “sağlam” bağlantılarla gündeme taşınıp iktidara “ölümcül” sillenin vurulması, hem de 28 Şubat’ta başlatılıp sonu getirilemeyen çok geniş çaplı büyük bir tasfiyenin gerçekleştirilmesi mi hedefleniyor?
Hipnozdakiler ne zaman uyanacak?
Mehdilik üzerinden tezvirat yapanlara: Said Nursî bu kavramı da cemaat ve şahs-ı manevî çerçevesinde isabetle yorumlayıp vuzuha kavuşturdu.
Son dönemde iyice azan zırvacılara cevabı Üstadın sözüyle verelim: “Her bir sersemin safsatasına, her divanenin hezeyanına kulak verilmez.”
Bediüzzaman’ın Papa’ya kitap göndermesi ve Fener Patriğine yaptığı ziyaret - YENİ ASYA http://www.yeniasya.com.tr/video/bediuzzaman-in-papa-ya-kitap-gondermesi-ve-fener-patrigine-yaptigi-ziyaret_413884 … @yeniasya aracılığıyla