"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şimdi de tek tip kıyafet dayatması

Kâzım GÜLEÇYÜZ
27 Temmuz 2017, Perşembe
Pazar günü Uludağ eteklerindeki mesire alanlarından birinde yoğun ve şevkli bir katılımla yapılan Bursa pikniğinde sohbet ettiğimiz doktor bir okuyucumuz, cezaevi müdürü bir hastasının dile getirdiği şu endişeyi aktardı:

“Son günlerde gündeme gelen tek tip kıyafet zorlaması çok büyük sıkıntılar doğurabilir ve kontrolü güç olaylara yol açabilir. Kaygımız f.e tutuklularından değil, diğer militan örgüt elemanlarından.”

Müdürün kaygısı yersiz ve haksız değil. Geçmiş dönemlerdeki tecrübeler de onu teyid ediyor. Hapishanelerde Guantanamo benzeri tek tip kıyafet zorunluluğunun dayatıldığı darbe dönemlerinde yaşanan gerilimler bunun örnekleri. 

Bilhassa terör örgütü militanları bu dayatmaya şiddetli tepki vermişler ve bundan dolayı çok ciddî hadiseler çıkmış.

Örgüt davalarında sanıkların duruşmalara “don-gömlek” çıkarak yaptığı protestoları yansıtan görüntüler arşivlerde.

Geçmişte bu tür sıkıntılar doğurmuş olan darbe dönemi uygulamalarının şimdi yine gündeme getirilmesi nasıl bir “devlet aklı”nın ürünü; izahı mümkün değil.

f.ö davası sanıklarından bir-ikisinin “hero” (kahraman) yazılı tişörtlerle duruşmaya çıkarak yaptığı provokasyon böyle bir garabete gerekçe yapılmak isteniyor.

Ama işin hiçbir makul tarafı yok.

Dahası, o mevziî provokasyonların ardından ülke genelinde “hero” yazılı tişört giyen herkese yönelik olarak başlatılan gözaltı ve cadı avı operasyonları, burada da iyice şirazeden çıkıldığını gösteriyor.

Sürecin ilk günlerinde üzerinde veya evinde 1 dolar bulundurmanın “en önemli suç delillerinden biri” olarak takdimindeki garabetin şimdi de hero tişörtleri üzerinden tekrarlanması suretiyle, ele güne karşı bir kez daha rezil ediliyoruz.

Darbecilerle mücadelenin her vesileyle amacından saptırılıp sulandırıldığından çokça şikâyet edilen bir süreçte, hero tişörtü avcılığı ile, bu sulandırmanın “en kral” örneklerinden biri daha icra ediliyor.

Böyle gayri ciddî atraksiyonlarla hem  darbe davaları sabote ediliyor, hem de hak ihlâlleri ve mağduriyetler örtülüyor.

Peki, nereye kadar?

***

-Adalet Bakanının babası: Hapishanelerde masumlar, kurunun yaşında yaş yanma gibi durumlar var. Masumlar bir an önce hürriyete kavuşturulsun.

-Adalet Bakanına sesleniyoruz http://www.yeniasya.com.tr/video/adalet-bakani-na-acik-mektup_438979

-Zulüm devam etmez. Sabrın mükâfatı zafer, sebatın neticesi galebedir. Îlahî adalete inanan ve güvenen, eninde sonunda kazanır inşaallah.

Okunma Sayısı: 8435
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan ERKİŞ

    27.7.2017 14:58:44

    (5) Ahmet Battal Beyin bugünkü yazısının 2'nci maddesi: "Hakimin amiri yoktur. Korkandan ve hele korkaktan hakim olmaz. Ama hakimi korkutmak da suçtur ve hukuku öldürür" diyor. Tam da yaşadığımız hukuksuz süreci tarif ederek nazara veriyor. Hukuksuzluğa bizzat imza atan yargı, yargıyı baskı altına alıp korkutan siyasal irade. Yani suç içinde suç. İşte böyle tuhaf ortamda "Kral çıplak!" diyebilecek medeni cesarete sahip yargının ortaya çıkması imkansız değilse bile çok zordur. Böyle bir hak, hukuk, adalet, hürriyet ve demokrasi kahramanlarını ümit ve dua ile bekliyoruz. Çünkü adil, cesur, hür ve vicdan sahibi yargıçlar elbette vardır. Seslerinin çıkmaması yokluktan değildir, diye düşünüyoruz. 3 asır evvel Alman Kralına karşı (18.yy.da) bir Almanın "Berlin'de hakimler vardır!" diyebildiği bir dünyada hürriyet ve şahs-ı manevi asrında bizler diyemiyorsak; ortada ciddi manada bir baskı ve korku var demektir. İnkar edebilir miyiz?

  • Özcan ERKİŞ

    27.7.2017 14:39:12

    (4) Demokratik Hukuk Devletine ve Millet Meclisine en büyük mani OHAL ve KHK'lardır. "Mani zail olunca memnu avdet eder" derler. Teşbihte hata olmasın, OHAL ve KHK'lar sona erdiğinde ülkeye hak, hukuk, adalet, demokrasi yeniden avdet edecektir. Bunu herkes gibi iktidar da bilmektedir. Eski bir Emniyet Müdürü'nün sözlerini manşet yapan Yeni Asya "Yargı hukuksuzluğa direnmeli!" demek suretiyle meselenin aslına dikkat çekmektedir. Fakat hangi yargı? Zimamı siyasi iradenin elinde olan tarafsız ve bağımsızlığını yitirmiş, güven bunalımı yaşayan yargı mı? Adil, cesur, erdemli, vicdanı hür olması iktiza eden yargıçlar mı? Böyle bir yargı ve öyle yargıçların var olduğuna inanmak istiyoruz. Bunca haksız, hukuksuz, keyfi uygulamalar karşısında hak ve hukuktan yana sesini yükselten bir yargıcı henüz duymadık. Bugün değilse ne vakit?

  • Özcan ERKİŞ

    27.7.2017 12:58:05

    (3) Ahmet Battal beyin bugün 2.ni yazdığı "Hukuk devleti ve adaleti-2" yazısındaki bahse konu olan temel hukuk kurallarına riayet ediliyor mu? Cevap:Hayır. Riayet edilmiyor çünkü Yargı, tarafsız ve bağımsız olmadığı gibi yargıçlar da psikolojik baskı ve korku altında. Artık bu gerçekleri görmezden gelmeyelim. Hak ve hukukumuza, hürriyet ve adalete sahip çıkarak, istibdatla eş anlamlı tek adamlık yönetimine karşı müspet tarzda sesimizi duyurmamız gerekiyor. Yeni Asya bu manada -Allah razı olsun- üzerine düşen tarihi görevi yapmaktadır. Bu sesin geniş halk kitlelerine ulaştırılması da bizim vazifemiz. Hak ve hukuk, adalet,hürriyet ve demokrasinin hüküm ferma olması için hepimizin yapabileceği -küçük de olsa- hizmetler ve vazifeler vardır. Temel insani hak ve hürriyetler, bir şahsın "lütuf" olarak sunacağı "ulufe" nev'inden şeyler değildir. dahilden de hariçten de gelen ikaz ve talep aynı: Demokratik Hukuk Devleti. Mesele,sorun, problem de bunun yokluğundan kaynaklanıyor.

  • Özcan ERKİŞ

    27.7.2017 12:41:34

    (2) Sizin hem yeni Adalet Bakanı ve hem yeni Başbakan Yardımcısına yazmış olduğunuz açık mektupla dile getirip talep ettiğiniz insan ve basın hakları ihlalleri, inşaallah, tek adam sisteminde hüküm ferma olan şahıs iradesinde havada kalmaz ve dikkate alınır. Şu anda Türkiye'nin dışarıda ve içeride tek gündemi var: Hukuk, adalet ve demokrasi. Hariçten gelen ikazlar da dahilde ayyuka çıkan feryatlar da bu noktada temerküz ediyor. Üyelik görüşmelerinde iki ileri bir geri yaptığımız, nihayetinde bizi askıya aldıkları "AB: Demokratik bir Türkiye istiyoruz" diyor. (Yeni Asya,27.7) Fakat iktidar bunun tam aksi icraatlara imza atarak adeta AB'ye "ne olur bizi almayın!" dercesine tuhaf, tutarsız, çelişkili, absürt eylem ve söylemlerde bulunuyor. Hür ve demokrat dünyanın ölçü ve kriteri hukuk, adalet, hürriyet, demokrasi, insan hakları gibi temel insani evrensel değerler, kaideler, düsturlardır. Neden anlamak istemiyoruz?

  • Özcan ERKİŞ

    27.7.2017 12:15:22

    Sayın Güleçyüz, 16 Nisan referandumuna giderken, Millet Meclisinin şahsı manevisine istinat etmeyen, tek şahsın iradesine istinat edecek olan tek adamlık sistemine karşı çıkarak, "riyaset-i şahsiyye" ye hayır diyeceğimizi beyan etmiştik. İktidar cenahının reklam ve propagandası ise bunun aksi idi. Ve 17 Nisan'dan itibaren sürprizler yaşayacağımızı elbette biliyorduk. Artık tek adamlık sisteminde beğenilmeyen şeyler için (1923-50 arası tek parti tek adam döneminde olduğu gibi) hem iktidar partisinin hem cumhurun başkanı olan şahsın "rica ediyorum!" demesi yeterli olacaktır. Çünkü bu "rica", ehlince "emir" addedilecek, hukuka ve usule muhalif de olsa gereği de yapılacaktır. Mesela, yardımcı doçent ve tek tip kıyafet meselesinde olduğu gibi. Artık şaşırmayalım. Zira (şaibeli %50+1 ile kabul edilen) tek adamlık sistemi, Millet Meclisiyle beraber, "istişare" denilen ortak akıl, mutabakat gibi şeyleri de devreden çıkarmıştır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı