Öldürmek üzerine kurulan bir mücadele stratejisiyle terörü bitirmenin mümkün olmadığını, asıl çözümün insanca yaşatarak bulunabileceğini her fırsatta söylüyoruz.
4 Haziran Cumartesi günü “Çağın Afeti Teröre Said Nursî’den Çözümler” kitabımızın tanıtımı için Diyarbakır’da STK temsilcilerinin katılımıyla yapılan toplantıda yine tekrarladık.
Bu arada gerek Cumhurbaşkanı, gerekse yeni Başbakan, dağdaki gençlere “Artık geri dönün, umutsuz ve boş bir dava için kendinizi telef ettirmeyin” çağrıları yapmaya başadılar.
Derken şöyle bir haber çıktı:
“Hükümetin kurtarma formülü. Terör örgütü tarafından kandırılıp dağa çıkarılan gençlerin kurtarılması için annelerin de devreye gireceği 3 aşamalı plan hazırlanıyor.” (Türkiye, 12.6.16)
Habere göre, ilk aşama Ramazan’da yapılacak iftar programları ile hayata geçecek. Ve yaz mevsimi boyunca bölgeden 15-25 yaş arası 10 bin genç, batı illerine geziye götürülecek.
Çocuğu dağda olan annelerle görüşülerek çocuklarını dönüş için ikna etmeleri istenecek. Bu noktada kanaat önderleri de devreye sokulacak.
Bunlar geçmişte de zaman zaman denenen, ama çeşitli sebeplerle arkası getirilip yaygınlaştırılamayan uygulamalar. Devam ettirilebilseydi herhalde birçok genç kurtarılabilirdi.
Şimdi de kalıcı çözüm için asıl odaklanılması gereken çalışmalar bunlar.
Bu kronik sorun silahlı timlerin operasyonlarıyla değil, donanımlı, yetkin ve inandırıcı “ikna ve muhabbet timleri”nin samimi gayretleriyle çözülür.
Bu arada, tekrar gündeme taşınan söz konusu planla ilgili olarak cevabı verilmesi gereken soru işaretleri var.
Meselâ, ailelerin ve annelerin, terör örgütünün elindeki çocuklarıyla görüşmeleri nasıl temin edilecek?
AKP yöneticilerine atfen aktarılan “PKK baskısından bunalan bölge halkı henüz devlete yönelmiş değil. Gri alanda bekliyor” tesbitinde dile getirilen endişe, tereddüt, tedirginlik ve güvensizlik nasıl bertaraf edilecek?
Hele operasyonların “7 binden fazla teröristi etkisiz hale getirdik, kalanları kazdıkları çukurlara gömeceğiz, döktükleri kanın bedelini misliyle ödeteceğiz” söylemleri eşliğinde tamgaz devam ettiği bir ortamda “Artık sıcak yuvanıza dönün, devletin uzattığı şefkat elini tutun” çağrıları ne derece etkili olabilir ve sonuç verebilir?
Şiddet gölgesinde kullanılan bu şefkat dili, muhatapları nezdinde ne ölçüde inandırıcı ve tesirli olabilir?
Bilhassa operasyonlar devam ederken binlerce gencin daha dağa çıktığı veya çıkarıldığı haberleri gelirken...
Gültekin Avcı bırakılırken Can Ercincan TV’nin karartılmak istenmesi, devlet içindeki “paralel” kavgasının iyice şiddetlendiğini gösteriyor.
Devlet içindeki “paralel” kavgasının aldığı şekil, bağımsız hukukla güdümlü hukuk arasındaki mücadelenin de yansımalarını önümüze koyuyor.
Siyasallaştırılmış ve güdümlü hukuka karşı bağımsız hukukun üstün gelmesi için, bu yönde duyarlı ve güçlü bir kamuoyu desteği oluşturulmalı.