"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şer’î ve örfî hukuk

Kâzım GÜLEÇYÜZ
03 Mayıs 2015, Pazar
Fıkıh, ilahiyat, hukuk alanlarında neredeyse yüzyıllardır devam eden bir “şer’î ve örfî hukuk” tartışması var.

Bu tartışmada öne çıkarılan görüş şu:

Hayatın hızlı ve dinamik akışıyla ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara şeriat hukuku ve fıkıh cevap vemekte yetersiz kaldığı için örfî hukuk devreye girdi. Fetva ve içtihatlarla çözülemeyen konular kanunnamelerle tanzim edildi.

Laik, seküler hukuka geçişle devam eden bu süreci “din dışı kurallarla düzenlenen alanın genişlemesi” diye yorumlayanlar var.

Laikliğe “dini dışlayıcı” bir tanım getiren anlayışla bakılırsa bu yorum doğru olabilir. Ama işin aslı öyle değil, gerçek daha farklı.

Bu farkı görmek için “Şeriat ikidir” diyen Said Nursî’nin yaptığı tarife bakmak lâzım.

Ona göre, bunlardan biri insanın hayatını tanzim eden bildiğimiz şeriat, yani dinin esasları. İman, ibadet, ahlâk, muamelât ve ukubattan oluşan bir inanç ve hayat düzeni.

Bu düzenin temeli iman, ona bina edilen ibadet ve yine ondan kaynaklanan ahlâk.

Toplumsal ve kamusal alana dair kuralların söz konusu olduğu muamelât ve ukubatta, Bediüzzaman’ın “Âlemdeki işleyişi düzenliyor” dediği ikinci şeriat da devreye giriyor.

İkinci şeriattan kasıt, Yaratıcımızın varlık âleminde geçerli kıldığı; insan aklının fenlerle ve sosyal bilimlerle keşfine çalıştığı, âdetullah veya sünnetullah denilen kanunlar.

Bütün alt dallarıyla tıp, eczacılık, biyoloji, fizik, kimya, matematik, botanik, zooloji, jeoloji, coğrafya, mühendislik, astronomi...

Hukuk, siyasetbilimi, tarih, sosyoloji, antropoloji, iktisat, psikoloji, pedagoji, eğitim, davranış bilimleri, işletme, yönetim bilimi...

Ve güzel sanatların bütün şubeleri...

Her biri kâinat ve insan kitaplarının ayrı birer vechesini tanzim eden fıtrat kanunlarının, kendi alanına girenlerini keşfe çalışan ilim dalları. Ve her biri, bu kanunları vaz eden Yaratıcının farklı bir ismine dayanıyor.

Tıp ve eczacılık Şâfi ismine... Biyoloji, botanik, zooloji Hayy ve Muhyî isimlerine... Matematik ve mühendislik Adl, Hakem, Mukaddir, Munazzım isimlerine... Çevre Kuddüs ismine... Güzel sanatlar Sâni, Musavvir, Müzeyyin isimlerine... Hukuk Hak ve Âdil isimlerine... İktisat Muktesit ismine...

Bu liste ilânihaye uzatılabilir.

Sonuç: Kur’an ve kâinatı, birbirini açıklayan kitaplar olarak yazan da, bunları anlamanın anahtarı aklı veren de aynı Yaratıcı...

Fırsat buldukça bu son derece önemli ve hayatî konuya devam edeceğiz inşaallah.

Okunma Sayısı: 3341
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Bilâl TUNÇ

    6.5.2015 13:39:48

    Kâzım GÜLEÇYÜZ, çok değer verdiğim, takdir ettiğim bir yazarımız.. Canhıraş bir gayret içerisinde.. Çoğu yazarlarımız da öyle.. Kendileri ile iftihâr ediyoruz.. Allah güç kuvvet versin.. Yorumlarda da çok takdîre şâyân olanlar var.. Yazarlarımız veyâ İdâre bu yorumları görüyordur ve istifâde ediyordur inşâallah.. Yorumları yazarlara ve İdâreye ileten, değerlendiren, yorumcularla irtibâta geçen bir mekanizma var mıdır bilmiyorum?. Bence kesinlikle olmalı ve bilhassa farklı görüşlerden istifâde edilmeli.. Selâm ve muhabbetle..

  • birisi

    4.5.2015 11:48:20

    Hatta bu bu heyette aksi yonde dusuncesi olan delili ile birlikte aksi yondeki gorusunu serh dusebilmelidir.İslam birligi icin de bu gerekli kanaatimce. Aksi takdirde herkes kendi gorusune yakin olan alimi okumakta,o gorus icin en dogru benim dogrumdur gerisi yanlistir diyebilmektedir. Heyet tarafindan sinirlar cizilebilirse ifrat ve tefrite dusulmekten kurtulanabilir. Yoksa bence seriat bu olmali gibi yorumlar ortaya cikabilmekte Allah korusun imandan edebilmektedir. Ya da ikinci seriat kapsaminda bahsettiginiz konularda kanun koymanin kafirlik olacagi dusunulebilmektedir

  • Hüseyin İLHAN

    3.5.2015 21:47:10

    ALLAH RAZI olsun,fikri ve imani meselelerde fert bazen doğru karar verdiğini zannedip hata yapabilir.Heyet olarak çalışma olursa(din ilmi,hukuk,fıkıh,sosyolojiz vb.)ilgili dallardan ehil ilim erbabı ile daha istikametli ve isabetli çalışmalar olur.Feret olarak olursa alim dediğimiz insan dahi sapıtabilir.Ör.(YOLSUZLUK HIRSIZLIK DEĞİLDİR ya da'kAMU İHALELERİNE GİRENLERE DAYATILAN KOMİSYON TALEBİ VE BUNU ALMAK RÜŞVET SAYILMAZ,)şeairi islamiyenin men ettiği cürümlerdir bunlar.

  • birisi

    3.5.2015 16:46:24

    Yorumlarinizi okuduktan sonra biraz daha netlesti dusunceler, Allah sizlerden razi olsun. Gercektencde seriat kavramini iyi anlayabilmek lazim zira imani bir mesele oldugunu saniyorum. Bu konuda da ifrat ve tefritte insanlar mevcut hatta tekfire gidiyor. Ben konuda vasat gorusu ogrenmek istiyorum degerli yazarlar veya yorumculardan yardimlarini bekliyorum. Mail adresim : [email protected]

  • ali yeşilkaya

    3.5.2015 11:16:55

    yorumlara şaşırdım doğrusu.zira yazıda gayet net bir şekilde izah edilen hakikat şu:şayet beşer ihtiyaç hisseder ve kuran ve sünnette yer almayan bir konuda düzenleme yapmak lüzumu ortaya çıkarsa;adetullaha-sünnetullaha muvafık bir tarzda bunu yapmalı.bunun yoluda 2. şeriat olan kavanin ve namus-u ilahiye istinad ve muvafakat ile olabilir.sosyal bilimler de bize,bu kanun ve namusların ne olduğunu anlattığına göre,o ilimler nazara alınmadan hukuki düzenlemeler yapmak fayda değil zarar getirir. kazım abinin başlattığı bu konuyu başta sn. battal ve sn.kösmene olmak üzere diğer yazarlarımızın da katılımıyla genişletmek çok faydalı olur.zira şeriatı konuşurken şeriattan haberimiz yok.ve üstadın bu konudaki yaklaşımlarına insanlığın ve alem-i islamın çok ihtiyacı var.

  • R.Kalyoncu

    3.5.2015 09:08:55

    Değerli Yazarın hoşgörüsü ile bir düzeltme: Bediüzzaman, Şeriat ikidir derken; “İkincisi: Sıfat-ı iradeden gelen ve evamir-i tekviniye tesmiye edilen şeriat-ı fıtriyedir ki, bütün kâinatta câri olan kavanin-i âdâtullahın muhassalasından ibarettir. Evvelki şeriat nasıl kavanin-i akliyeden ibarettir; tabiat denilen ikinci şeriat dahi, mecmu-u kavanin-i itibariyeden ibarettir. Sıfat-ı kudretin hâssası olan tesir ve icada mâlik değillerdir.” şeklinde, İkinci Şeriat’ın çerçevesini çiziyor. Beşerî Kanunlar bu kapsama girmez. Öyle olsa idi “On üç asır evvel Şeriat-ı Garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinâyettir.” söylemez. 8.Lem’ada, “Sultan Süleyman Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul'a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: "Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa'dan getirdiğin cihetle, İstanbul'a öyle bir ... ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez." ibaresine yer vermezdi.

  • birisi

    3.5.2015 00:57:31

    Yazinizin devamini bekliyoruz Kazim bey. Bu haliyle yanlis anlasilmaya sebep veriyor sanki. Anlayamadigim icin sormak isterim, miras ya da Kuran da acikca belirtilen suc ve bunlarin yaptirimi konusunda duzenleme yapilamayacagini kabul ediyorsunuz degil mi?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı