Mesnevî-i Nuriye’yi son okuyuşumuzda, daha evvel defaatle okuyup geçtiğimiz şu paragraftaki “amel-i salih” tarifi dikkatimizi çekti:
“İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim, a’mal-i salihadır. Salih amel ise maddî ve manevî hukuk-u ibâda (kulların hukukuna) tecavüz etmemekle, hukukullahı da (Allah’a karşı görevleri) bihakkın (hakkıyla) ifa etmekten ibarettir.” (s. 129)
Bildiğimiz gibi, Kur’an’da en çok tekrar edilen mesajlardan biri iman ve salih amel vurgusu. Önce iman, hemen ardından salih amel. İmanın hayatımıza yansımasının dinamik tezahürü salih amel.
Peki salih amelden ne anlamak lâzım?
Şahsen, salih amel denildiğinde ilk aklımıza gelen, ibadetler, hayır hasenattı.
Ama Üstadın yukarıdaki cümlesinde öncelik kul hakkına tecavüz edilmemesi.
Burada da kul hakkıyla kast edilen anlamı derinliğine düşünmemiz gerekiyor.
Hak dinlerle gelip İslamla en mükemmele erişen ve insanlığın da yüzyıllar boyunca yaşadığı tecrübelerle sistemleştirilerek evrensel bildiri ve sözleşmelere konu olan temel hak ve özgürlükler hiç şüphe yok ki kul hakkı kapsamında.
İnsanlık onur ve haysiyetiyle yaşama, din, vicdan, fikir, ifade, basın, bilim, sanat, eğitim, çalışma hak ve özgürlükleri başta olmak üzere tüm kişisel, toplumsal, kamusal, sosyal, siyasal ve ekonomik hak ve hürriyetlerin her biri kul hakkı.
Keza çevre ve hayvan hakları da.
Bunları anne-baba, akraba, komşu hakları gibi detaylarıyla günlük hayatın derununa nüfuz ettiren İslam, ayrıca getirdiği ahlâk kurallarıyla da bu hassasiyeti en ince nüanslarıyla pekiştiriyor.
“Maddî ve manevî hukuk-u ibâd” tabiri bütün bunları içine alan bir genişlik ve derinliğe sahip. Ve salih amelin birinci boyutu, hiçbir şekilde hakkına tecavüz etmemek. Hiç kimsenin canına, hürriyetine, onuruna, ailesine, çolukçocuğuna, işine-gücüne, malına... zarar vermemek.
Rabbimizin “Bana kul hakkıyla gelmeyin” uyarısı da bu manayı teyid ediyor.
“Dindar”ların iktidarında ayyuka çıkan ve gittikçe daha vahim boyutlar kazanan kul hakkı ihlallerine bu açıdan da bakalım.
***
Amcamın oğlu, Necla Hanımın eşi, Bülent, Rana ve Ravza'nın babası Faruk Güleçyüz'e Allah'tan rahmet, aileye sabır dilerim. Nur içinde yatsın.
Bu hoyrat sürecin bitip hukuk ve vicdanın kazanacağı ümidimizi hiç kaybetmeden sabır ve kararlılıkla mücadelemize devam ediyoruz.
Masumları mağdur edip ve bu mağduriyetlerin üstünü örtüp “adalet” nutukları atanlardan hukuk ve demokrasi içinde hesabı sorulacak.