Türkiye’nin cumhuriyet adı altında oluşturulan tek parti diktasıyla yönetildiği “ebedî şef” ve “millî şef” dönemlerinde dindarlara yapılan zulümlerin önde gelen hedeflerinin başında Bediüzzaman geliyordu.
Said Nursî’nin 1926’da Burdur’da başlayıp 1927’den itibaren Barla’da devam eden sürgün hayatı ile, 1935’te 120 talebesiyle birlikte tutuklu yargılandığı Eskişehir mahkemesi ve sonrasındaki Kastamonu sürgünü, M. Kemal döneminde gerçekleşti. 1943’teki Denizli mahkemesi, ardından Emirdağ sürgünü ve 1948-49’daki Afyon mahkemesi de İnönü devrinde.
Bu zulümler CHP’nin sicilinde kayıtlı.
Ama Bediüzzaman, Türkiye’nin çok partili sisteme ilk adımını attığı 1946 öncesinde CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran’a bir mektup yazarak, partinin, yaptığı bunca zulümle canından bezdirdiği milletle barışıp gönlünü kazanabilmek için nasıl davranması gerektiğine dair tavsiyelerde bulundu. “İnkılâp kusurlarını, onları yapan birkaç kişiye yükleyip, o ağırlıktan kurtulun ve devrimlerle an’ane-i diniyeye yapılan tahribatın tamirine çalışın” çağrısında bulundu.
Vefatından önce verdiği en son derste de CHP’nin kendisine hapisler ve tazyiklerle “binler vecihle” sıkıntı verdiği halde, bunun sorumluluğunu parti yönetimindeki yüzde 5’e verip, kalan yüzde 95’in tezyif, iftira ve zulümlere maruz kalmaktan kurtulmasına vesile olduğunu ifade ederek, “Hakkımı helâl ettim” dedi.
Onun bu âdil, yapıcı ve müşfik yaklaşımına rağmen, İnönü’nün düşmanca tavrı hiç değişmedi. Millî şef, ömrünün sonuna kadar Said Nursî ve Nurcularla uğraşmaktan vazgeçmedi.
Bu çizgi, Ecevit’le “pasif mod”da devam etti.
Derken, bu tavırda, 1991’de Demirel’in başbakan, Erdal İnönü’nün yardımcısı olduğu DYP-SHP koalisyonunda olumlu yönde ilginç bir değişim oldu. SHP’li Fikri Sağlar Kültür Bakanıydı ve Bakanlığa bağlı kütüphanelere Said Nursî’nin eserleri de konulup, bu durum afişlerle duyurularak, çok önemli bir açılım yapıldı.
Bu açılım, son dönemde Kılıçdaroğlu’nun “Cemaatlere saygılıyım. İnsanlarımız manevî dünyalarında cemaatlere yakın olabilir. Nurcu da olabilir, Süleymancı da, Fethullahçı da... Yeter ki bunu siyasallaştırmasınlar” sözleriyle yeni bir boyuta taşındı. Yine CHP liderinin, Afyon konuşmasında, vaktiyle Bediüzzaman’a yapılan zulümleri hatırlatarak partisine yüklenen Başbakana cevap verirken “Said Nursî’nin eserlerini kütüphanelere koyan biziz” diyerek sergilediği yaklaşım da bu çerçevede anlamlı.
Dileriz, CHP bu olumlu değişimi daha da geliştirerek devam ettirir. Hem kendisinin normalleşip toplumla daha sağlıklı ilişkiler kurması, hem ülkenin rahatlaması için bu çok önemli.
Not: 27.2.14’te çıkan bu yazımızdan sonraki süreçte CHP, AKP iktidarının bandrol engeliyle kesintiye uğrattığı Risale-i Nur neşriyatını devlet tekeline almasına karşı, konuyu AYM’ye götürerek tekelin iptalini sağladı...
***
Üstadın da, yolunda giden Yeni Asya'nın da herkese söyleyecek sözü var. Tarafgirlik ve nefret zebunu saldırganlar ise asla muhatabımız değil.
Üstadın adalet vurgularının CHP liderine aktarılması ve onun hüsnükabulü ancak Kemalistleri ve “Nurcu” kılıklı provokatörleri rahatsız eder.