Bir aydan az bir zaman zarfında peş peşe gelen dört vefat haberi: Önce Süleyman Bayşu, sonra Zübeyir Akçe, ardından Sadettin Çelik ve Necati Tarak. Hepsi farklı yaşlarda “Ölüm haktır” hükmünü imzaladılar.
Gazetemizdeki taziye ilânlarında vefatları duyurulan dostlar da diğer imza sahipleri.
Allah rahmet eylesin, geride kalanlara sabır versin, hepimizi Cennetinde buluştursun.
Sadettin Çelik’le hatıralarımıza geçelim:
Aslen Ordulu olan ve astsubay olarak Nur hizmetleriyle iç içe yürüttüğü görevinden emekli olunca Adapazarı’na yerleşen Çelik, burada açtığı Yeni Asya bürosunda yıllarca temsilciliğimizi yapıp yayınlarımızı tanıttı.
Bediüzzaman Haftası çerçevesinde düzenlenen konferans, seminer gibi etkinliklerin organizasyonunda önemli görevler üstlendi.
Onun davetiyle katıldığımız konferanslardan biri, Mehmet Kutlular’ın “Deprem İlâhî ikazdır” dediği için hapiste olduğu bir döneme denk gelmişti ve bilâhare birçok yerde tekrarladığımız “Biz de Kutlular gibi düşündüğümüzü bütün dünyaya ilan ediyoruz” sözünü ilk kez Sakarya’da seslendirmiştik.
Yine Çelik’in davetiyle Adapazarı’ndaki risale dersleriyle “seb’a semavat” dediği Geyve’deki okuma programlarına katılmıştık.
Kendisi de emekli bir asker olması hasebiyle, o cenahtan kaynaklanan yanlışları ayrı bir hassasiyetle takip eder; özellikle 28 Şubat sürecinde askerlerle ilgili yazılarımız için arar, takdir ve desteğini bildirip dua ederdi.
Hakkındaki bütün yazılarda ifade edildiği gibi, gençlerle yakından ilgilenmeyi özel bir gündem haline getirmişti. Onlara her türlü desteği verir, yardımcı olur, şuurlu birer Nur Talebesi olarak yetişmeleri ve hizmete kazanılmaları için yoğun bir gayret gösterirdi.
Yeni Asya misyonunun sadık ve müstakim bir mensubu ve bu çizginin bugünlere erişmesinde büyük emekleri olan isimsiz kahramanlardan biriydi. Buluşmalarımızdan sonraki her ayrılışımızda tekrarladığı “Allah istikametten ayırmasın” duasının öncelikle kendisi için kabul olunduğunda herkes müttefik.
En son İstanbul’daki genişletilmiş büro ve temsilciler toplantısına her zamanki şevkli haliyle katıldı. İki ay geçmeden de terhis belgesini alıp berzaha göçtü. Ona ve vefat eden diğer herkese tekrar rahmet niyaz ediyoruz.
Nurculara taarruz nöbetinin son tetikçileri: Dilipak ve tencerecilikten Kemalizm bekçiliğine “terfi” eden malûm ekip. Pek de yakışmışlar!
Üstadın kàlû belâdan kıyamete tüm müminleri kapsayan ittihad-ı İslam tarifini esas alan Nurculara “cemaat milliyetçiliği” isnadı iftiradır.
İstanbul’da İngiliz işgal komutanının “vur” emri verdiği ve hizmetiyle İngiliz planlarını bozan Said Nursî’yi tam aksiyle suçlayanlara yuh!