Geçen yüzyıldaki dünya savaşlarına kadar birbiriyle kıyasıya çatışmış olan Avrupa ülkelerinin AB çatısı altında entegrasyona gittiği bir dünyada Ortadoğu’nun bitmeyen, aksine daha da tırmanan gerilim, ayrışma ve bölünmelere sahne olmasını, “feleğin ters dönmesi”nin yeni bir örneği olarak mı okumalı?
Batının emperyalist yüzünde kendilerini gösteren uluslararası ifsad çetelerinin hazırladığı dessas planlar ve derin tuzaklarla oluşturulan yapay haritalar bir kez daha kanlı yöntemlerle değiştirilmek istenirken, olan yine masumlara oluyor.
İki aşamalı Amerikan işgaliyle fiilen üçe bölünen Irak’ın ardından Suriye’nin de benzer âkıbete uğratılmaya çalışıldığı bir süreçte Kuzey Irak üzerinden fitili ateşlenen son fitne, dört komşu ülkeye yayılan Müslüman Kürtleri kullanarak bölgeyi yeni belâlara sürükleme hedefiyle yazılan karanlık senaryoların yeni bir aşaması.
Oysa gerilim, çatışma ve terörden bıkmış olan bölgenin ihtiyacı sükûnet, barış ve bütünleşme. Bunun için de yeni gerilim ve savaşları tetikleyecek ajitasyonlar değil, birleştirici adımlar atılması lâzım.
Bu noktada örnek alınması gereken olumlu girişimlerden biri, 1955’te Türkiye, Irak ve Pakistan arasında imzalanan Bağdat Paktı. Bilâhare İran’ın da dahil olduğu bu anlaşmayı Bediüzzaman gerek bölge ve İslam âleminin, gerekse dünyanın barışı için başlangıç olarak niteleyip, imza koyanları mektupla tebrik etmişti.
En çok İsrail ve destekçilerini rahatsız eden bu anlaşma, yine aynı mahfillerin tezgâhladığı tertip ve darbelerle sabote edilip kadük bırakılmasa ve yaşayıp gelişmesine fırsat verilseydi, bugün Ortadoğu ve Asya çok daha farklı ve olumlu bir noktada olabilirdi. Ne yazık ki olamadı.
Sonraki süreçte ve günümüzde yaşananlar, Bağdat Paktına vücut veren anlayışın yeniden ihya edilip hayata geçirilmesine duyulan ihtiyacın çok daha güçlü bir şekilde devam ettiğini gösteriyor.
Türkler, Kürtler, Araplar, Acemler ve diğer unsurlar kendilerine kurulan kanlı fitne tuzaklarını daha da bölünüp ayrışarak ve çatışarak değil, ancak birleşerek, kaynaşarak ve bütünleşerek bozabilirler.
***
- BB: “K. Irak referandumunda İsrail etkisi var, yapılmasını o istiyor.” O İsrail için CB, “Bizim ona, onun bize ihtiyacı var” dememiş miydi?!
- Gecikmeli de olsa adalet ve vicdanı seslendirmeye başlayan Taşgetiren’in tasfiyesi, “bağımlı ve tek sesli medya” yapılanmasının son marifeti.
- Türkiye’nin dört bir yanından okurlarımızla Ankara’da iki gün boyunca hizmetlerimizi konuştuk. Güzel neticelerini hep birlikte göreceğiz inşaallah.