Bugün ve yarın köşemizi, 15 Temmuz ve OHAL sürecini hak, hukuk ve adalet eksenli bir vicdanî duyarlılıkla takip eden bir okuyucunun mektubuna tahsis ediyoruz.
Ben bu ülkenin sade bir vatandaşıyım. Yeni Asya’yı ve tüm yazarlarınızı takdir ve teşekkürle takip ediyorum. Bu zor dönemde farklı düşüncedeki yayınları da özellikle takip etmeye çalışıyorum. Olayları tek bir fikri yansıtan mecralardan takip edersek kalben de, aklen de körleşeceğimiz kanaatindeyim.
15 Temmuz darbe girişimi ilk gerçekleştiğinde açıkçası ciddî bir infiale kapıldım olayın sıcaklığı ve şehitlerimizin acısı ile. Birlik beraberlik ruhuna o kadar inandım ki hiç sorgulamadan anlatılan neyse inandım. Yaklaşık on gün kadar bu böyle devam etti. OHAL ilk ilan edildiğinde bunun milletimize hayır getireceğine inandım. Birkaç gün geçince içimde şüpheler oluşmaya ve huzursuzluğum günden güne artmaya başladı.
Ben gerçekten darbe girişimi yapanların ortaya çıkarılacağını, bunun da birbiri ile çelişmeyen kesin kanıtlarla yapılacağını ümit etmiştim. Gördüklerim karşısında dehşete kapılmaya başladım. Çıkarılan KHK’lar ile sun’î suçlular üretmeye başladılar. İşler o kadar çığırından çıktı ki, “Darbe girişimi başarılı olsaydı acaba daha farklı neler yaşanırdı?” diye sorma ihtiyacı duyar hale geldim. Nitekim şu an için 32 bini aşkın tutuklu, 100 bin civarı açığa alma ve birçok gözaltı mevcut. Ama nedense darbeyle ilgili soruların hiçbirinin cevabı yok.
TV yayınlarında, 15 Temmuz şehitlerimizi ağızlardan düşürmeyerek yapılan algımızı yönetme çabalarından başka hiçbir şey yok. Çok üzücüdür ki, tüm bunlar halkın gerçekleri öğrenmek için sorgulamasını engellemekte.
Cam ve balkonlarımıza Türk bayrakları asıyoruz, darbe tehdidi karşısında korkmadan sokaklara dökülüyoruz, bunlar gerçekten çok kıymetli şeyler. Vatan sevgimizden en ufak şüphem yok, ancak iş hakka, hukuka ve adalete geldiğinde ne yazık ki çok zayıf kalıyoruz.
Vatan sevgisi sandığımız şey suçluluğundan emin olmadığımız insanlara zulüm yapmak, onları toplumdan dışlamak, hainlikle yaftalamak, zulme sessiz kalmaksa; bunlar insanî ve ahlâkî bakımdan çok eksik olduğumuzu göstermez mi!
(Mektubun devamı yarın.)
Bir kez daha: Teröre lânet, şehitlere rahmet, ailelerine ve millletimize sabır ve metanet, yöneticilere de basiret, feraset ve samimiyet...
Eğer kişi Said Nursî’nin Hıristiyanlık ve ABD’ye dair sözlerindeki ufuk ve vizyonu kavramaktan âcizse çarpıtıp çamur atmaktan medet umar.
Bediüzzaman’ın başka din mensuplarına, ABD’ye ve Yahudilere bakışı için: http://www.yeniasya.com.tr/dizi/baska-din-mensuplariyla-dostluk_132392