Hak ve Adalet Platformunun 82 ilden 2019 ve 40 ülkeden 144 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği OHAL araştırması sonuçlandı ve hazırlanan 480 sayfalık rapor, çok farklı dünya görüşlerine sahip oldukları halde hukuk, adalet, demokrasi ve insan hakları ortak paydasında buluşan kesimlerin temsil edildiği bir basın toplantısında kamuoyuna açıklandı.
Bir buçuk yıldır devam eden ve iktidarın hâlâ “Halka değil, teröristlere uygulanıyor; toplumun günlük hayatını etkilemiyor” iddiasını tekrarlamayı sürdürdüğü OHAL sürecindeki giderek artan yoğun ve yaygın mağduriyetlerin detaylarıyla gözler önüne serildiği rapor, bu dönemdeki insanlık ve hukuk ayıplarına ayna tutan ve bunları kayda geçiren tarihî bir belge niteliğinde.
Aileleri ve yakınlarıyla birlikte milyonlara ulaşan bir kitlenin doğrudan kendisini ilgilendiren bu araştırmaya katılımının 2173 kişiyle sınırlı kalması topluma sinen korku atmosferinin ulaştığı vahamet boyutunu bir defa daha ortaya koyarken, yapılan çalışmanın değerini daha da yükseltiyor.
Araştırmanın tam metnine Hak ve Adalet Platformunun web sitesinden ulaşılabilir.
Mağdurların ve yakınlarının raporda aktarılan mesajlarından özellikle altı çizilmesi gereken bir hususu vurgulamak istiyoruz.
Yaşadıklarını anlatan bazı mağdurlar “İnancım daha da kuvvetlendi” derken, azımsanmayacak bir kesimin şu tarz değerlendirmeleri dile getirmeleri çok irkiltici:
“Adaletli davranılmadığı ve gerçekten suça bulaşanlarla bulaşmayanları ayırmadıkları için, ‘Müslümanım’ diyen kişilere güvenim sarsıldı. En çok dindar kesim tarafından yalnız bırakıldık; ahirete inanmayı ne zaman bıraktı bu insanlar? Kul hakkından korkardık bir zamanlar, nasıl bu duruma geldik? Özellikle din âlimi görünenler başını kuma gömmüş. Dindarlara güvenim korkuya dönüştü. Zulmü alkışlayan sözde dindarlar beni dinden soğuttu. Bana ‘kâfir’ dediler. İnanç zedelenmesi ve camiden bile kovulmak çok kötü bir duygu. Dine olan inancım zayıfladı. İnancımı kaybetmekten korkuyorum.”
İnsanları bu hale getirmenin ağır vebali, Yeni Asya’nın dindar kimliğiyle verdiği mücadelenin önemini daha da arttırıyor.
Düne kadar “Mağduriyet edebiyatı yapılmasın, mağdur falan yok, kimin telefonunda Bylock varsa darbeci, terörist ve haindir” çığlıkları atarak gelmiş olan iktidar medyasında bugün “1250 Bylock mağduruna tahliye” başlıkları atılmış. Hayrola? Hangi dağda kurt öldü? Günaydın!!!
Bylock mağdurları, program iradeleri dışında telefonlarına yüklenen 1250 kişiyle mi sınırlı? Darbe ve terörle ilgileri olmayıp, Bylock’u sadece hatim, Cevşen, dua paylaşımları için kullananlar ne olacak? Bylock’u delil kabul etmek için yazışma içeriklerine bakılması gerekmez mi?