Terör saldırılarının artarak devam ettiği, Fırat Kalkanından da yeni yeni şehit haberlerinin geldiği, OHAL’in üç ay daha uzatıldığı, KHK ihraçlarının sürdüğü, bazı milletvekillerinin tutuklandığı, ekonomik göstergelerin olumsuza döndüğü, kurdaki yükselişin durdurulamadığı, halkın cebini yakacak zamların peş peşe geldiği bir ortamda Meclis gündemine getirilen cumhurbaşkanlığı teklifi, toplumdaki gerilimi daha da tırmandırdı.
Darbe girişimine karşı sergilenen iktidar-muhalefet dayanışmasını simgeleyen Yenikapı ruhunun yerini yine kutuplaşma aldı.
Meclise ve topluma dayatılan anayasa değişikliğinin gerek muhtevası, gerek zamanlaması gergin tartışmalara sebep oluyor.
İtirazların en çok odaklandığı konulardan biri, toplumun ve ülkenin tümünün geleceğini çok yakından ilgilendiren ve olabildiğince geniş bir mutabakata dayandırılması gereken kritik bir düzenlemenin, OHAL şartlarında, özgürce müzakere edilmesine fırsat verilmeden oldu-bitti yöntemiyle Meclise onaylatılarak hayata geçirilmek istenmesi.
İktidar cenahı, konunun OHAL ortamında görüşülmesinde, hattâ referanduma götürülmesinde herhangi bir sakınca görmüyor.
Evvelce “Referandum öncesi OHAL kalkar” demiş olan Başbakanın bu sözü dahi bilâhare “çiğnendi,” unutturuldu, terörün ve güvenlik probleminin devam ediyor olması gerekçe gösterilip, referandumun da OHAL ortamında yapılmasına yönelik bir kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı ve gidişat o yönde.
Bu durum, öteden beri seslendirilen “Çok partiye geçtikten sonra yapılan bütün anayasalar darbe ürünü. Normal zamanda ve demokrasi içinde anayasa yapmayı veya değiştirmeyi beceremiyoruz” algısını “siviller eliyle” kuvvetlendiren bir sonuç doğuruyor.
Böylece, darbeyle mücadele gerekçesiyle ve o mücadelenin gerekleriyle sınırlı olarak geçici bir süre için ilan edilen OHAL’de yapılıp, olağanüstü hal sonrasında da geçerli ve kalıcı kılınmak istenen, üstelik çoğu hak ve özgürlük ihlali niteliğindeki icraat ve tasarruflara, söz konusu tartışmalı anayasa değişiklikleri gibi çok kritik düzenlemeler de emrivaki usulüyle dahil edilmeye çalışılıyor.
Yaralı demokrasimiz, bu dayatmayı bertaraf edip edememe sınavıyla karşı karşıya...
İlk turda 341 vekilin evet dediği “Seçilme yaşı 18'e insin” düzenlemesi doğru mu? O yaş böyle ağır bir sorumluluğu üstlenmek için uygun mu?
Seçilme yaşını 18'e indirecek düzenleme için eğitimciler, pedagoglar, psikologlar, sosyal ve siyaset bilimciler... ne diyor; duyan var mı?
Meclisteki sandalye sayısında öngörülen 50 artış, 18 yaş grubundan seçilecekleri kapsayacak “çocuk kontenjanı” için mi pakete konuldu!