Kurtuluş Savaşını Birinci Meclisin sevk ve idaresiyle zafere ulaştıran Türkiye, 2016’da devletin başındakilerin “ikinci istiklal savaşı” söylemini sürekli tekrarladığı, ama Meclisin fiilen devredışı bırakıldığı bir süreci yaşıyor.
İçeride ve dışarıda çok kritik kararlar alınıyor, operasyonlar gerçekleştiriliyor, ülkeyi alâkadar eden son derece önemli konularda restler çekiliyor, ancak bunlar yapılırken Meclis adeta “yok” sayılıyor.
Üç senedir, evvelâ “paralel yapı,” 15 Temmuz’dan sonra da “Fetö” ile mücadele gerekçesiyle sürdürülen tasfiye operasyonlarında karar organı MGK, referans kırmızı kitap ve gizli anayasa olarak adlandırılan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi.
Bunlar olurken Meclis ortada yok.
Konunun gizli oturumla da olsa Meclis gündemine getirilip milletvekillerinin bilgisine sunularak müzakereye açılması yönündeki teklifler ısrarla reddediliyor.
“Biri ne ise diğeri de o, farkları yok, hepsi aynı amaca hizmet ediyor” denilen terör örgütlerine karşı verildiği ifade edilen mücadele de Meclisle paylaşılmıyor.
Başlangıçta sınır güvenliğini sağlamak için gerçekleştirildiği açıklanan Fırat Kalkanı harekâtında Cerablus’ta hedefe ulaşıldığı ifade edildikten sonra, ilk günlerde telâffuz edilmeyen El Bab, Münbiç ve Rakka gibi yeni hedeflerden söz edilir ve bu arada şehitlerin sayısı 40’a dayanırken Meclis yine bypass konumunda.
“Ankara’nın savunması El Bab’dan başlar; bir toprağın vatan olması için şehit ve gazilere ihtiyaç var” gibi özellikle iktidar tabanının hissiyatına hitap eden hamasî söylemlerle nereye kadar gidilebilir ki?
Meş’um 15 Temmuz kalkışmasından sonra gündeme getirilen “Yenikapı ruhu”nun, içte ve dışta Meclisi ve kendi parti grubunu dahi dışlayarak yürütülen Saray ve iktidar politikalarına sorgusuz sualsiz destek talebi şeklinde yorumlanması, meseleyi iyice çıkmaza götürüyor.
Bu tabloda dayatılan başkanlık ısrarı ise işin tuzu biberi oluyor ve bu durum hayli zamandır kayıtsız şartsız biat ve teslimiyet görüntüsü vermekte olan iktidar cenahında bile çatlamalara yol açıyor.
Bakalım, bu gidiş nereye varacak?
İslam şairi Mehmed Âkif: Victor Hugo’lar, Shakespeare’ler, Descartes’lar, edebiyatta ve felsefede Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilirler.
Mehmed Âkif: En büyük âlim odur ki, İşaratü’l-İ’caz’ı anlasın - YENİ ASYA http://www.yeniasya.com.tr/kazim-gulecyuz/akif-en-buyuk-alim-odur-ki-isaratu-l-i-caz-i-anlasin_314523 … @yeniasya aracılığıyla
Cemil Meriç: Doğuda en parlak yıldız olarak Said Nursî`yi tanıdım. Tanzimattan bu yana İslam tefekkürünü temsil makamında bir tek onu tanıdım. http://bit.ly/2hpfSvP