"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Manevî cihad, manevî şehitlik

Kâzım GÜLEÇYÜZ
31 Temmuz 2015, Cuma
Bediüzzaman’ın yaptığı izahlarla verdiği örneklere bakınca, şehitliği sadece savaş ve çatışmalarda can verenlerle sınırlamayıp, çok daha kapsamlı bir çerçevede yorumladığını görüyoruz.

Bu bağlamda, “patent”i Said Nursî’ye ait olan manevî cihad kavramının altını özellikle çizmek gerekiyor. Manevî cihadda kılıç, top, tüfek yok; fikir ve kalem var. 

Bu cihaddaki şehadet manası da ona göre şekilleniyor ve çok orijinal boyutlarıyla manevî şehitlik kavramı gündeme geliyor. 

Aslında onun hayatında ve fikirlerinde cihadın her çeşidi mevcut. Meselâ, Rus işgaline ve Ermeni çetecilere karşı vatan müdafaası için maddî cihada koşar ve bu savaşta Ubeyd başta olmak üzere birçok talebesi şehit düşerken, ilim, eğitim, ekonomi gibi alanlardaki çalışmaların da cihad anlayışı içinde yapılması gereğini vurguluyor. 

“Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır; bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz” sözü, bunun en veciz ve manidar ifadelerinden biri.

Esaret sonrasında döndüğü İstanbul kısa süre sonra İngiliz işgaline maruz kaldığında neşrettiği Hutuvat-ı Sitte kitapçığı ise, düşmana karşı verilen cihadda çok güzel ve çarpıcı bir “propaganda” örneği.

1926 yılından itibaren başlayan Risale-i Nur eksenli iman hizmetinde ise manevî cihad öne çıkıyor. Bu hizmet ve cihada katılanların hedefi önce kendilerinin, sonra başkalarının imanını ve ebedî hayatını kurtarmak. Bu hedef, onları dünyevî, siyasî ve maddî eksenli her türlü mücadele ve çatışmaya girmekten kesinlikle alıkoyuyor.

Manevî cihadda nur var, topuz yok.

Onun için, bu cihada ömrünü vakfeden Bediüzzaman ve Nur Talebeleri, maruz kaldıkları bilumum baskı, dayatma, işkence ve tacizlere sabrediyor; hiçbir şekilde fiilî mukabelede bulunmuyor; masumların zarar görmemesi için asayiş ve emniyete zarar verecek tavır ve hareketlerden hassasiyet ve titizlikle kaçınıyor; haksız ithamlarla atıldıkları hapishanelerde dahi sabır ve sebatla iman hizmetini devam ettiriyorlar.

Ulvî bir dava için canını feda etmek, elbette ki çok büyük bir fedakârlık. Ebedî hayatları kurtarma eksenli bir dava olan Nurun manevî cihadına bütün ömrünü vakfedip her türlü çile, zorluk ve meşakkate katlanmak ise, gönüllülerini manevî şehitliğe eriştirebilen çok daha yüksek bir feragat...

(Bediüzzaman Modeli kitabımızdan)

Okunma Sayısı: 3105
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    31.7.2015 08:41:01

    Maalesef cihad denince ilk akla gelen silahlı cihaddır.En fazla bu noktada yanılgıya düşülüyor.Halbuki Üstad hazretleri dahilde Kur'an bizi maddi müdafaadan men ediyor demiyor mu? ''Senin en zararlı düşmanın kendi nefsindir'' hadisi şerifi de gözardı ediliyor.Hakikaten insanın ebedi hayatını tehdit eden,bütün günahların kaynağı ıslah olmamış nefistir,nefsi emmaredir,hadiste 70 şeytan kuvvetinde gösteriliyor.Fahri Kâinat senin en zararlı düşmanın nefistir diye ferman ederken,biz bunu dinlemiyor,kendi kısır anlayışımıza göre silahlı cihadı ön plana alıyoruz.Yani açıkça peygambere muhalefet ediyoruz.Peygambere muhalefet edenin muvaffak olması mümkün mu? Cenab-ı Hak ümmeti Muhammed'e her sahada,özellikle cihat sahasında istikamet nasip eylesin.Amin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı