Genelkurmay’ın “Personel mevcudumuzun sadece yüzde 1.5’u katıldı” dediği 15 Temmuz kalkışmasının arka planı hâlâ karanlıkta.
Failler, taşeronlar, planlayıcılar, azmettiriciler, alet olanlar, iç ve dış bağlantılar...
Cevabı hâlâ meçhul olan birçok soru.
O gece TRT’de okutturulan ihtilâl bildirisinin altındaki “Yurtta Sulh Konseyi”nin kimlerden oluştuğu da hâlâ tesbit edilemedi.
Darbeyi MİT’e haber verdiği belirtilen subay tutuklandı, ama aldığı bu haberi Cumhurbaşkanı ve Başbakana iletmeyen MİT Müsteşarı göreve devam ediyor.
Kritik saatlerdeki pozisyonuna dair soru işaretleriyle Genelkurmay Başkanı da.
Adlî süreç ve soruşturmalar ardı arkası gelmeyen gözaltı ve tutuklamalarla sürerken, tevkif edilenlerin sayısının 32 bine kadar çıkması, “Bu işin içinden nasıl çıkılacak?” diye sordurması kaçınılmaz olan bir yargı kaosunu da gündeme taşıyacak.
Gerçekten, bu kadar insan hangi mahkemelerce hangi salonlarda nasıl ve ne kadar zamanda yargılanacak? Bunun için gerekli fizikî şartların tamamlanması bile başlı başına zor bir mesele değil mi?
İlaveten, sayı daha da artmazsa, 32 bin kişinin sadece kimlik tesbiti bile aylar sürer. Ardından savunmaların alınması ve diğer yargılama prosedürleri... Mahkemeler bunun altından nasıl kalkacak?
Önceki dönemlerde açılan yüzlerce sanıklı örgüt davalarından çok daha büyük ve kapsamlı devasa bir yargılama.
İşin bu tarafını bilen hukuk erbabı, evvelce bu boyutta bir benzeri yaşanmamış olan “FETÖ” davasının sadece “teknik” işlemlerinde dahi büyük zorluklar çıkacağına işaret ediyorlar.
Suçlanan her bir kişiye karşı açılacak her bir davanın özüne ilişkin konular ise ayrı bir bahis. Neyle itham ediliyorlar? Suçlamaların dayandırıldığı delillerin geçerliliği ne? İktidarın milat saydığı 17-25 Aralık’a ve belirlediği suçlama kriterlerine, ihbar ve jurnallere mahkemeler ne ölçüde itibar edecek? Sanıklar emniyet ve savcılık aşamasında verdikleri ifadelere sahip çıkacaklar mı, yoksa “Baskı altında verdim” deyip red mi edecekler?
Allah hakimleri adalete muvaffak kılsın.
OHAL sürecinde iyi bir sınav veremeyen AYM, umarız, KHK davalarında ve 16 bine ulaşan bireysel başvurularda hukukun gereğini yerine getirir.
“Devlet bireyden önce gelir” iddiasına cevap Said Nursî’den: “Cemaat için fert feda edilir” (anlayışı) zalim siyasetin gaddarane düsturudur.